Geçmişin küf kokan sayfalarından kalan lekeler avuç içlerimde gizliydi. Bu bir bedenin şah damarına keskin bir bıçak yaslayıp saniyeler içinde onu katletmek gibiydi. Bıçak derin bir yarık açar, damar kesilir ve yıllarca gizli tutulan o kan ellerine fışkırır. Beden son nefeslerini verir lakin kanın izi katilin ellerinde kalır. Ete değen herhangi bir leke geçebilir, bir bez parçasından farklıdır ama kan lekesi o ellerde hüküm sürer. Yıllar birçok şeyi götürebilir ama avuçlarını yüzüne her yasladığında kanın kokusunu alırsın.Geçmiş aslında adının taşıdığı anlamdan çok uzakta. Yelkovan milyonlarca kez o saatin etrafını dönebilir, duvara çakılan bir çivi sayılamayacak kadar takvimi üzerine asabilir lakin geçmiş hiçbir zaman geçmez. Beyninin en ücra köşelerinde tüm her şeyi bir zindana kilitleyebilirsin ama unuttuğun ayrıntı zindanın anahtarları sende değildir. Anahtarlar herkeste olabilir ama sende değil. Yolda yürürken karşına çıkan siyah bir kedinin hafif bir tonda miyavlaması bile o zindanın kapılarını açabilir, işte hayatın insana oynadığı en acımasız oyun budur.
Nefes alış verişlerim dar olan odanın içinde duyduğum tek şeydi. Sırtımı odanın soğuk duvarına yaslamış olduğum bedenim bir miktar üşüyordu. Yaklaşık 2 saattir aynı pozisyonda oturuyor olmak ayaklarımı uyuşturmuştu bu yüzden onları toplayıp dizlerimi karnıma yasladım. Odanın içine sıkıştırılmış olan iki yatak tek kişilik olmasına rağmen ufak bir alanı geride bırakıyordu. Karşı yatakta uyuyan kız benden bir kaç yaş küçüktü ve geldiğimden beri uyanmamıştı. Altında gizlendiği yorgan onun küçük bedenini gizlemişti.
Gri bir renge boyalı olan duvarlar üzerime geliyordu, tavan rahatsız edici derecede beyazdı, yerde tavanla özdeş beyaz fayanslarla kaplıydı. Kızın yatağının önünde ki beyaz önü kapalı hastane terlikleri düzgün bir şekilde yan yana durmuştu. Kendi terliklerimi göremiyor olsam da onların düzgün durmadığını biliyordum. Bu odada geçirdiğim süre sadece 2 saatti lakin şimdiden boğuluyormuş gibi hissediyordum. Psikiyatr kliniği geçmişimde beni yaralayan bir yerdi. Şimdi tekrardan buradaydım.
Yatak kızın hafifçe kıpırdanması ile sarsıldı, eski olan ranza rahatsız edici bir cızırtı çıkardı. Kız üzerinde ki yorganı ayağı ile itip yatakta oturur vaziyete geldiğinde beyaza çalan sarı saçları onun yüzünü görmemi engelledi. Yerinde gerindikten sonra bana taraf döndü ve ayaklarını yataktan sarkıttı. Beni gördüğünde yüzünde tek bir mimik oynamadı, sanki yıllardır bu odadaymışım gibi bir tepki ortaya koydu. Gözleri hafif çekik ve masmaviydi. Küçük bir burnu ve pembe dudakları vardı. Ten rengi sarışın olmasına rağmen çok açık değildi ama güzel bir kızdı. Benim kadar sıska olmasa da zayıf bir kızdı, ona bol gelen lacivert kazağı ve gri eşofmanı ile olduğundan küçük duruyordu. Benim yaptığım gibi o da beni izliyordu, gözleri çok donuktu. Gözlerim kazağından açıkta kalan boğazına kaydığında morluklar olduğunu gördüm. Bakışlarım tekrar yüzüne tırmandığında onun hala ruhsuzca bana baktığını fark ettim. Bakışlarımı ondan almama sebep olan şey kapının açılması oldu, katla sorumlu olan görevli öğle yemeğini getirmişti. Bir tepsi yemeği benim yatağıma diğerini onun yatağına bıraktı, görevli odadan ayrıldığında bakışlarım yanda ki tepsiye döndü. Küçük boşluklara sıkıştırılmış olan yemek mideme bir baskı uyguladı, boğazıma bir şeyler yükseldiğini hissettiğimde bakışlarımı yemekten aldım. Kız hala benim yüzüme bakıyordu, bakışları beni rahatsız etti ama sesimi çıkarmadım.
1 saat boyunca ikimizde yemeklere dokunmadık, tepsiler geldiği gibi götürüldüğünde bakışlarım yatağın yanında duran komedine döndü. Üzerinde duran cam sürahi ve bardak kuruyan boğazım için bir şifaydı. Kendimi yatakta kaydırıp uzun bacaklarımı aşağı sarkıttım. Siyah eşofmanımın paçaları bu hareketimle yukarı kaydı ve tenimi ortaya çıkardı. Komedine uzanıp sürahiyi tuttum ve bardağa boşalttım. Bardağı dudaklarıma yaslayıp suyu yudumlarken boğazım rahatlamış ve yumuşamıştı. Bardağı eski yerine koyduktan sonra elimin tersi ile nemli olan dudaklarımı sildim. Ağır sessizlik can sıkıcıydı lakin karşımda ki kızın hala bana bakıyor oluşu canımı daha çok sıkan bir etkendi. Daha fazla bu ortamda durmamak için yerimden kalktım ve odanın içinde ki küçük tuvalete girdim. Zayıf ışığın aydınlattığı alanda aynanın karşısına geçtiğimde salık olan saçlarımı toparlayıp tutturdum. İşitme cihazım kendini belli ederken titrek bir nefes aldım. Bileklerimde duran sargı ve hafif sızı kendini koruyordu. Bir elimle suyu açarken diğer elimi lavaboya yaslamıştım. Suyu parmak uçlarıma değdirip boğazıma ve enseme sürdüm, sadece kendime gelebilmek için. Suyu tekrardan kapattığımda gözlerime takılan şey ince bileğimde asılı duran lastikteydi. Bir bileğimin üzerinde gevşekçe duran plastik bilekliğin üzerinde adım yazıyordu. İki elimde lavaboya yaslıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜME DOKUNMAK
Fantasy"Bir ruhun saflığını yitirmesi ne kadar sürer?" Naira, çocukluğundan bu yana kimsenin duymadığı bir ses duyan şizofreni teşhisi konulmuş bir genç kızdır. Bedeninde yaşadığı değişiklikler ve sahip olduğu insanüstü güçler, onu bir deli olduğuna inandı...