O gelmişti artık. Buradaydı. Ve sanki ben hep içimden konuşmuştum onunla. O kadar şey biriktirmiştim ki ve o kadar çok yarım kalmış yaşantı birikti ki. Onların hepsini anlatsam kaldığım yerden yaşamaya kalksam, tekrar kaçıracağım ipin ucunu.
Sanki hissetmiştim geleceğini. Anlatacak ne çok şey var şimdi. Acaba eskisi gibi dinler mi beni?
Gideceği günün son gecesi elinde ki kitaptan çizdiği bir cümleyi okumuştu bana. Her gece okuduğu kitaptan çizdiği bir cümleyi bana okur ve o cümle üzerine düşünüp, konuşurduk.
O gece daha bir farklı bakmıştı yüzüme. Ve her kitap okuyuşunda değişen ses tonu o gün gecenin kasvetine kaptırmış gibi kendini, buğuluydu. Ve gözlerini yıldızlara dikerek şunları söylemişti:
'' Benim yıldızım, sadece şu gördüğün yıldızlar içinde bir yıldız olacak senin için. O yıldızlardan birinde ben yaşıyor, oradan sana gülümsüyor olacağım. Böylece geceleri gökyüzüne baktığında, tüm yıldızlar sana gülümsüyormuş gibi gelecek.''
Bu sözün ardından yıldızların gülümsemesi çocuk aklımla da olsa tuhaf gelmiş olacak ki şu soruyu sormuştum:
-Yıldızlar gülümser mi hiç?
- Yeteri kadar temizse kalbin gökyüzüne baktığında yıldızların sana gülümsediğini hissedersin. Kalbin neyse sen o'sun Tırtıl, Unutma! Demişti.
Bir çocuğa göre fazla bilgeydi. Onun için 'Kahramanım' diyordum ona. Özel yeteneklerinin olduğuna inanıyordum. Var mı öyle sizi tüm dünyanın kirinden, çamurundan kurtarıp başka gezegenlerde yolculuğa çıkaran? Bir gezegenimiz vardı bizim. Biz hep bir tarafımızla insanlardan uzaktık. Hep o uzak gezegenin özlemini duyuyor. O gezegende kendimizce saltanat kurup, herkesin mutlu olduğu en çokta çocukların mutlu olacağı binalar inşa ediyorduk. Yüksekçe ve insanca binalar değildi bunlar. Bulutların üzerinde kurulan minik mantardan evlerdi. Bu gezegende ki her şey küçüktü. Küçüktü çünkü büyüklenmek yoktu. Hiç düşündünüz mü büyüklenmek kelimesini? Kendisini başkasından üstün görmek anlamına gelen bu kelimeyi. Yani insan büyüdükçe kibirle donanıyor, kendini beğenmişliğin çamurlu kıyılarında geziyordu. Büyüklük iddiası olan her şey büyükleniyordu. Biz bu ülkede kendimizden başka herkesi mutlu ediyorduk. Çünkü asıl mutluluğu başkasının yüzünde oluşan tebessüme sebep olmakta buluyorduk.
**************
-Canım, şu koliyi Süheyl'in odasına götürür müsün? Diyen Hacer teyzeye ısrarla bakmaya devam ediyordum. Yanlış mı duydum ben acaba? Süheyl'in odasına girmek mi? Yok yok kesin yanlış anladım. Yerimden kıpırdamayışım dikkatini çekti ve elindeki silme bezini bir kenara koyup bana döndü.
-Merak etme! Süheyl dışarıda, evin ufak tefek eksiklerini almaya gitti. Hemen koliyi bırakıp gelirsin. Dedi ve tekrar işine döndü.
Önüme koyulmuş olan koliye baktım bir süre. Daha fazla oyalanmadan koliyi alıp Süheyl'in odasına girdim. Koliyi yere bırakıp çıkacakken içimdeki zıt seslerin karmaşasında kaldım. Bir taraf odada bir kaç dakika kalmam da sakınca görmüyorken diğer taraf bu odadan hemen çıkmamı fısıldıyordu. Ve biraz düşündükten sonra yine yenik düştüm merakıma. Bir dakikalığına göz gezdirsem bir şey olmaz değil mi?
İlk dikkatimi çeken şey pencerenin önündeki merceği dışarı bakar vaziyette çevrilmiş olan teleskoptu. Beyaz, küçük boylarda, 3 ayak üzerinde sabitlenmiş teleskoptan gökyüzüne baktım. Bu çok güzeldi. Masmavi göğün turuncuya boyanması ve güneşin batışı... Saatlerce oturup bu manzarayı izleyebilirdim fakat vaktim yoktu. Bu sefer yatağının yanındaki komidin üstünde duran çerçeveyi aldım elime. Süheyl ve yanında esmer, uzun boylu, gür saçlı bir oğlanla olan bu fotoğrafta Süheyl'in gözleri parıldıyordu ve çok içten gülüyordu. Oğlan ise üzerindeki ağırbaşlılıktan taviz vermeyerek sadece tebessüm ediyordu. Sanırım arkadaşlarından biriydi. Çerçeveyi yerine koyduktan sonra uzunca bir kitaplığın önünde durdum. Bir sürü kitap vardı. Rastgele bir kitap çektim içinden. Yüzeysel olarak sayfalarını hızlıca çevirdiğimde bir kâğıt düştü yere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🐛 Tırtılın Hikâyesi 🦋 | TAMAMLANDI |
Literatura FemininaGünün birinde , kaybolan oyuncağını ararken acıyla tanışmış minik Tırtıl'ın hikâyesi..