2. Bölüm

1.2K 93 12
                                    

Genel bir bilgi vermem gerek; kitabı 2. tekil şahıs ile POVLAR halinde yazıyoruz, her karakterin kendi macerası ve bakış penceresinden izleyeceksiniz.

İnşallah bu bölümü beğenirsiniz. :)

___________

BAGATUR

Görüşmelerin kalan kısmı sefer hazırlıkları için gerekli yiyeceklerin temini gibi konular üzerinde konuşularak geçti. Bagatur bundan sonraki konuşmalarda sessizliğini korudu. İstişare bittiğinde Bagatur da diğer herkes gibi odasına çekildi. Bir an halasını ziyaret edip etmemeyi düşünse de vazgeçti, gecenin ilerleyen bu vaktinde halasının uyanık olduğunu sanmıyordu.

Ertesi sabah halası Burla'yı ziyaret etti, her zamanki gibi sessizliğini koruyordu. "Merak etme, kuzenim bugün dönecek. Onu bizzat geri getirmeye gidiyorum. Eminim birbirinizi çok özlemişsinizdir."

Kadın tepki vermedi. Bagatur, halasının saçlarını öptü. Vakit kaybetmeden ahırla inip atına atladığı gibi Oltu Kalesini terk etti.

Oltu Kalesi, hafif yükseklikte bir tepe üstüne inşa edilmişti. Açık yedigen bir mimarı temeline kurulmuş kaleye ismini veren şey duvarlarının oltu taşları ile kaplanmasıydı. Onlar da beyaz renkli taşlarla süslenmişti. Burayı ilk kez görenler kalenin devasa bir oltu taşından oyulduğunu zannediyordu. Oltu, bu bölgedeki en büyük maden yatağı idi. Altın, gümüş ve elmastan sonra çok değerli kabul ediliyordu. Bunun dışında Hilal Dağları demir madenleri ile doluydu. Ayrıca hayvancılıkla da geçiniyorlardı, kendilerine yetecek kadar da ekip biçiyorlardı.

Kara Kurtlar, Gri Kurtlar dışında Şahinlerle de ticaret yapardı. Ayrıca Altın Boğazdaki Kara Liman, Tilkilerin Yamaç Limanı ile de komşu sayılırdı. Uzun yıllardır güzel giden bir ticaretleri vardı. Elbet savaş davulları çaldığı zaman ticaret de büyük oranda ölecekti. Tilkiler pek tabi olarak Gri Kurtlar ile işbirliği yapmayı seçebilirdi veya tarafsız olmayı da... Baykuşlar zaten sessiz sedasız gizemli bir halktı ama kızdırıldıkları zaman ne yapacakları belli olmazdı. Şahinler ise güçlü okçuları ile nam salmış bir halktı ama doğunun en güneyinde yalnız başlarına yaşıyorlardı. Gri Kurtların açık seçik tarafını seçer ise bu yalnızlık onlara yaramazdı ama hiçbir şeye dahil olmamayı da tercih edebilirlerdi. Sonuç olarak çarklar dönmeye başlamadan kimin payına ne düşeceğini isabetli tahmin etmek sanıldığı kadar kolay değildi. Kesin olan tek şey kardeş kanının döküleceği idi.

Bagatur bu düşünceler eşliğinde yarım günlük mesafedeki Kurt Ormanına vardı. 400 yıl önce bu ormanın sınırlarının Oltu Kalesine kadar ulaştığı söylenirdi ama bölgeye hakim olmaya başlayan Kara Kurtlar yüzünden küçük bir alan kalmıştı. Bölgede çok fazla ormanlık alan olmadığı düşünülürse bu şekilde heba edilmesi yazık olmuştu. Bilhassa Gamlar, kurtların bu şekilde bu ormanı talan etmesine büyük öfke duymuştu. Gamlar için bu orman kutsaldı ve kadimdi. Halk ile iç içe yaşamaktan haz etmedikleri için onlardan uzak, meczup bir yaşam sürerlerdi ve Kurt Ormanı da Gamların yaşam alanıydı; burada eğitim görürler ve ömürlerini burada tamamlarlardı. Kuzeni bir keresinde harabe haline gelmiş Gam Kurganlarını göstermişti. Eskiden küçük birer tepe yığınını anımsatırken şimdi geriye sadece kırık taşlar kalmıştı. Orman talan edildikten sonra artık kurganları koruyan orman ruhları, oralara erişemez olmuştu. Bu yüzden bu hale gelmişlerdi. Zaten Gamlar da zamanla daha az doğar olmuş, daha seyrek görülmüşlerdi. Doğuda eskisi kadar onlara iyi gözle bakılmıyordu ama yine de saygıda kusur edilmiyordu. Kuzeni de bu Gamlardan biriydi. Daha doğrusu bunun için eğitiliyordu.

Ormanın içlerine, merkezine doğru ilerlerken doğanın uykuda olduğunu hissetti. Hala kış olduğu için orman da beyazlara bürünmüştü ama birkaç hafta sonra beyaz örtüsünü bırakmak zorunda kalacaktı. O zaman da uyanacaktı. Şimdilik kış sessizliği eşliğinde ormanda adımlarını sıklaştırdı.

Yir-Sup Efsanesi 'Kurtların Savaşı'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin