AL-YA POV'unda Baykuş halkını tanıyacağız. :)
______
AL-YA
Babasını ikna etmesi sandığından daha kolay olmuştu. En küçük kardeşi Ev-ran, Baykuş Ormanına gidecek kişinin ablası olması fikri karşısında o kadar memnun olmuştu ki gözle görülür bir şekilde rahatlamış, yüzüne renk gelmişti. Al-ya, kardeşinin tepkisini ilk başta biraz abartı bulmuştu ama sonra çekindiği şeyin sadece orman halkının kendisi olmadığını anlamıştı. Genç kardeşi daha önce bir müzakere yürütmediği gibi temsilci olarak da gönderilmemişti, daha ziyade onların yanında yolculuk eden gözlemciler gibiydi. Beklemediği bir anda böyle bir sorumluluk almak oğlanı korkutmuştu. Daha 15 yaşındaydı. Babası da fark etmiş olacak ki onun yerine kendisini göndermeyi kabul etmişti.
Yol boyunca sadece Maden kasabasında durakladılar. Kasaba, Yakut Dağının eteklerinde, Kurt Yoluna yakın bir yere kuruluydu. Burada yaşayan insanlar madencilikten başka bir şey bilmezdi ve geçim kaynakları da Yakut Dağındaki yakut madenleriydi. Kasaba halkının mesleği düşünülürse yabancı biri, şehrin çok zengin olacağını düşünebilirdi ama orta halli bir yerdi; dağınık yerleştirilmiş evler, merkezinde pazar ve bir han. Han ve pazar, buradaki insanların yegane sosyalleşme yeriydi. Bunun dışında hiçbir eğlence anlayışları yoktu, zaten buna vakit de yoktu. Maden işi günlerinin çoğunu alıyordu.
Kasabada iki gün dinlendikten ve yol için erzak tedariki yaptıktan sonra tekrar yola çıktılar ve bir hafta sonra Baykuş Ormanına vardılar.
Ormana giriş yolu nehirden geçiyordu. Tu-lak, "Karadan geçmeye kalkarsan anında seni indirirler." dedi. "Yabancılar, nehir yolu dışında bir yeri kullanamaz."
Ortalıkta kimse görünmüyordu ama orada olduklarını hissedebiliyordu. Öyle iyi gizlenmişlerdi ki değil keskin gözleriyle görmesi nefes alışverişlerini bile duyamıyordu.
"Ormanı tamamen görmemizi ve tanımamızı istemiyorlar." diye, fikir yürüttü Al-ya.
Tu-lak gülümsedi. "Aynen öyle, meraklıları sevmezler."
"Aklımda tutarım."
Nehrin girişinde bekleyen fil dişi renginde zarif bir kayık vardı. Üzerine kabartmalar işlenmişti; ağaçlar üzerine tünemiş ve aşağıdaki insanları izleyen baykuşlar.
Sanki gizlice izliyorlar. İnsanlar onların farkında değil gibi.
Kayığın başında sıska bir kadın vardı. En azından kadın olduğunu düşünüyordu çünkü yüzünü görmüyordu; boz renginde ipek bir pelerin giymiş, başlığını örtmüştü. Orman, kadim ağaçlarla doluydu ve güneş ışığını asla çok güçlü bir şekilde içeri girmesine izin vermezdi. Bu sebeple orman hep loş bir görüntüye sahip olduğundan Baykuşlar için aşırı gün ışığı rahatsız ediciydi ve şu anda güneş, en tepede duruyordu.
"Hoş geldiniz." dedi, ince bir ses. Sanki sesi uzaktan geliyordu.
Bir kadın. Tahmin ettiğim gibi. "Hoş bulduk."
"Lütfen kayığa binin, Başkâhin sizi bekliyor."
Kayık, neredeyse adımlarını atar atmaz harekete geçti. Baykuş kadın, uzun bir sırık yardımıyla kayığı ilerletiyordu. Yeşilin hakim olduğu nehrin üzerinde süzülerek ilerlerken muntazam bir şekilde yan yana dizilmiş uzun kavak ağaçlarının olduğu giriş kapısına yaklaştılar; sarmaşık ağaçları bütün kavak ağaçlarını sarmalamış ve birleştirmişti ama Al-ya için asıl şaşırtıcı olan bu sarmaşıkların her birinin dal, yaprak ve çiçek gibi şekillere bürünmüş olmasıydı ve giriş kapısının en tepesinde de kanatlarını açmış ve giren çıkanı izleyen koca gözleriyle bir baykuş şeklinde kemerimsi bir hava oluşturmuş olmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yir-Sup Efsanesi 'Kurtların Savaşı'
FantasyDİKKAT! Bu roman, ScifiTR Okuma Listesinde yer almaktadır. Taht Oyunları ve Yüzüklerin Efendisi serilerini seviyorsanız bu seri tam da size göre. Yir-Sup devletinin yıkılmasının üzerinden 400 yıla yakın bir zaman geçmiştir. Devletin kurucu halkı Boz...