28. Bölüm

279 27 1
                                    

Selamünaleyküm,

Bir Kara Malmuk bölümüyle daha karşınızdayız. Bu arada belirtmek isterim ki kitabın yarısından fazlası bitti; çeyreği kaldı inşallah. :)

__________

KARA MALMUK

Tanyeli, ölüm beyazlığında, gökyüzü ile yeryüzü arasında bir tül perde gibi sarıp sarmalamıştı tüm coğrafyayı. Oltu Kalesi'nin çobanları güneşi beklemeden yola çıkmışlardı, yazın sıcak rüzgârlarıyla yeşeren otların bulunduğu meralara doğru hanlığın sürülerini otlatmak için işe koyulmuşlardı. Kara Malmuk Han ise herkesten önce hatta kuşlardan bile önce uyanıp, alacakaranlıklar içinde ata mezarlarını ziyarete gitmişti. Doğu yönünde, kır çiçekleriyle kaplı bu mezarlık da nice hanlar, nice beyler ve nice savaşçılar yatardı. Kara Malmuk da buraya babası Kutgunaz'ı ziyarete gelmişti.

Kutgunaz'ın toprak mezarı yekpare aynı ölçüde kesilip, hazırlanmış taşlar ile çevrilmişti. Mezarın baş kısımları her zaman doğuya dönük olurdu ve başlarının üzerinde bir kaya sütun göğe doğru uzanırdı. Ölmüş olan kişinin çehresi, o kişinin yüzünü tanıyan bir usta tarafından kaya sütunun ön cephesine çizilirdi. Bu sütunlara Kurt kültüründe balbal denilirdi. Han Kutgunaz'ın da bir balbalı vardı ve diğer balballardan daha uzundu, üstelik iki eli arasında ucu toprağa doğru dönmüş bir kılıç motifi de yer alıyordu. Bu onun zamanında bir han olduğunun nişanesiydi.

Malmuk Han, babasının balbalını okşadı ve derince bir bakış attı. "Ey koca Kurgunaz, ey yüce han! Bedenini sarıp sarmalayan bu toprakları vatanımız kıldın. Şimdiyse bütün doğuyu tek tek toprağımıza katıyorum. Tenri'ye ant olsun ki gün gelecek bütün Yir-Sup benim tek hanlığımda şereflenecek." dedi ve kılıcını çekip gökyüzüne doğrulttu. " Bana bıraktığın bu miras kılıçtan bütün düşmanlarımız nasibini alacak!"

Sözlerini bitirdiği anda uzaktan gelen nal seslerini işitti. Elinde tuttuğu kara, üzerinde altından bir ok ucu bulunan, börkünü başına geçirdi. Biraz sonra son sürat gelen atlı göz ile seçilmeye başladı, bu Kara Kurtlar'a ait bir savaşçıydı.

" Selam olsun Kara Han'a. Kaleden haber getirdim." dedi savaşçı atından inerek han'ını selamladı.

" Ne ola ki?" diyerek meraklandı Kara Malmuk.

" Yılan sancaklı bir bölük asker kalemize geldiler. Onlara güvenmediğimiz için sadece komutanlarını içeri aldık. Sizi görmek istiyor."

Gelen haber, Malmuk'un beklediği türden değildi. Yılan Hanlığından buraya en son ne zaman asker ya da elçi gelmişti ki? Kesinlikle halkının hafızasında yer edinmiş bir zaman diliminde değildi.

" Yılan Hanedanlığı mı? Bu sürüngenlerin doğuda ne işi ola? Tez gidelim ve çatallı dilleri ne söyler öğrenelim." diyerek atına atlayıp, kale saraya doğru yola çıktı.

Malmuk'u yine derin düşünceler kaplamıştı, Yılanlar'ın bu kadar doğuya askerleriyle birlikte elçi göndermesi görülecek şey değildi. Kuzeyden buraya oldukça zahmetli bir yola katlanmışlardı. Gri Han kendisine yeni bir ittifak mı buldu acaba? diye düşündü lakin olamazdı; Kurtlar, sürüngenlerden nefret ederdi, en kötü günlerinde bile bir Kurt bir Yılan'ın zehirli diline güvenmezdi ama bu siyasetti, askeri zaferler kadar önemliydi hatta belki de daha önemli. Siyasi masada bir hançer bile çekilmeden zaferler kazanılabilinirdi, bu terbiyenin varlığını Bozkurtlar'ın çağında yazılan kitaplardan okumuştu. Devir değişiyordu, rüzgar her yönden esebilirdi ve her şeyin değişmesi mümkündü.

Atını dörtnala Oltu Kalesi'ne sürdü, çok fazla vakit geçmeden kale yoluna girmişti. Kapı nöbetçileri bağırdı "Han geliyor, Kara Han geliyor, açın kapıları!" Kapılar yavaş yavaş ve büyük bir gıcırtı ile açılırken han, kaleye iyice yaklaşmıştı, sağ tarafına doğru kaleden uzakta konuşlanmış küçük çapta ki Yılan birliklerine göz ucuyla bakarak kapıdan içeri girdi.

Yir-Sup Efsanesi 'Kurtların Savaşı'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin