12. Bölüm

410 44 5
                                    

Selamünaleyküm,

Yeni güncemizi eklerken inşallah sizlere çok yakında güzel haberler vereceğimi de şimdiden duyurmak isterim. :)

_____

GRAKİNOS

Taç Adası'nın kıyı şeridine yakın sularda süzülen gemiler, güneşte birer yakut gibi parlıyordu. Gri ve sarı renklerle harmanlanmış adanın kumsalına, Yılan Hanedanlığı'nın savaş gemileri yanaşmıştı. Tam 40 geminin arasından en büyük ve en ihtişamlı olanında bir hareketlilik hâli beliriyordu. Bu gemi, Yılan Deniz Donanması'nın kaptanı olan, Komutan Grakinos'un lider savaş gemisiydi. Yılan Hanedanlığı, tüm diyarda en iyi gemi yapan hanedanlıktı. Gemi ustaları, bir şair edasıyla çalışırdı; adeta gemileri şiir gibi işlerlerdi. Grakinos'un gemisi de bu şiirden payını almıştı. Ulva denilen özel bir ağaçtan üretilmişti, aslında bütün yılan savaş gemileri bu ağaçtan üretilirdi. Ağaç kaya gibi sağlamdı fakat işlendiği vakit bir yay gibi esnek olabiliyordu. Tabi bu esneklik, ağacın yapısında ki sertliği yok etmiyordu. Bunu da her gemi ustası yapamazdı, sadece küçük yaşlardan beri usta çırak ilişkisiyle eğitilen, Yelkenyüzdüren denilen ustalar tarafından yapılabilirdi. Uzun zamanda çok emek isteyen bir işti.

Grakinos'un, Engerek adlı gemisi, tüm savaş gemileri arasında en gözde olanıydı. Diğer gemilerin aksine biraz daha ince belli ve uzun bir tasarımı vardı. Bu da o geminin manevra kabiliyetini daha da üst seviyelere çıkarıyordu. Engerek de dâhil bütün yılan gemilerinin güvertelerinde, at boyuna yakın arbaletler bulunurdu. Gemi burnu, sancak tarafı, sağ yön ve sol yön olmak üzere en az dört adet arbalet, daima savaşa hazır biçimde kurulurdu. İsteğe göre mızrak büyüklüğünde ateşli veya ateşsiz ok atabilir, Gemikapan denilen çapaları da fırlatabilirdi. Bu çapa yardımıyla yakalanan gemi, avcı gemi tarafına doğru mürettebatın gücüyle çekilirdi. Daha sonra askerler, yanına geldiği düşman gemilerine doğru atılan ince köprüler yardımıyla rakip gemiye geçebilirdi. Donanma gemileri ile yılan savaşçılarında ki bütün bu düzen ve disiplin, Yılan Hanedanlığı'nı diyarın en iyi denizcileri yapmıştı. Şuan ki durumda hanedanlığın, çıkarma gemileriyle birlikte tam 600 gemisi vardı. Bu bütün diyarda en büyük donanmaya sahip olmak demekti.

Grakinos bir kayıkla gemisinden ayrılmıştı. Kısa bir süre sonra sahilde kendisini bekleyen, şah'ın muhafızlarının yanına vardı. Muhafızlar ona, Şah Mira'nın kendisini beklediğini ilettiler. " Demek ağabeyim beni, huzuruna bekliyor." dedi, yüzünde diğerlerinin manalandıramadığı bir ifade vardı. "Öyleyse onu bekletmeyelim." Muhafızlarla birlikte bir at arabasına binerek Üstün Saray'a doğru yola çıktı.

Grakinos, Şah Mira'nın tek kardeşiydi. Kendisi hanedanlıkta bir asker olarak yetişirken, ağabeyi de bir saray düşünürü olmak için Güneş Kulesi denilen ve içinde sanat, astronomi, mimari, iktisat ile birlikte politik eylemlerin öğretildiği yerde yetişmişti. Güçlü fikirleri ve çalışma azmi Şah Mira'yı başarılı bir insan yapmıştı. Öyle ki bu başarısı kendisini Üstün Saray'da, şah danışmanı olmasına yol açmıştı. Dönemin şahı, Şah Tuskinan öldüğü vakit Yüce Senato'nun seçimiyle Danışman Mira artık Şah Mira olmuştu. Bu dönemden birkaç yıl sonra askeri başarılarla dolu olan Grakinos da hanedanlığın en büyük komutanı ve kaptanı olmuştu. Ağabeyi politikada iyiydi, Grakinos ise denizde savaşmakta iyiydi. Bu hep böyle olmuştu ve böyle olmaya da devam edecekti. Lakin Grakinos'un savaş becerisi, ağabeyinin her daim takdir ettiği bir şey değildi. Bunu da onunla her görüşmek zorunda kaldığında diliyle ya da bakışlarıyla belli ediyordu.

Kısa süren bir yolculuğun ardından Grakinos, Üstün Saray'a vardı. Kaptan, saray koridorlarında ilerlerken, sarayda bulunan bütün genç kızların ilgisi ona doğru yöneldi. Uzun boyu, kaslı yapısı, kavruk teni ve kestane rengi saçları ile Grakinos, her zaman ağabeyi Şah Mira'dan daha yakışıklı bir adam olduğunun farkındaydı. Yeşil yılan gözleri bile onunkinden daha canlı ve parlaktı. Bu vasıfları kızların dikkatini çekmeye yeterli oluyordu. Üstüne Yılan Adalarının Donanma Komutanı olması ise duruma tuz biber katıyordu. Kendisi de çapkın bir adam olarak bilinirdi ki bu, inkar etmediği bir özellikti. Gittiği her şehirde, her limanda ve mekânda güzel kızlar ile birlikte olurdu; tabi çoğu da bu işi parayla yapan kadınlardı. Bu tercihinin genel sebebi soylu kadınların her daim başa bela olmasıydı. Fahişeler en azından senden para dışında bir şey talep etmezdi. Bazen Mira'nın ona karşı tavrındaki memnuniyetsizliğin sebeplerinden birinin bu olup olmadığını merak ediyordu.

Yir-Sup Efsanesi 'Kurtların Savaşı'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin