"Lanet olsun çok acıyor!" dedim.
Gerçi yere düştüğümden beri bunu yüz defa falan söylemiştim sanırım.
Ceren'i koşturarak yanıma gelirken görünce 'lütfen tüm sınıfa duyurmamış olsunlar lütfen' diye içimden dua etmeye başladım. Tamam kötü durumdaydım hatta ayak bileğim şişmeye doğru yol almıştı ama yinede 9. sınıfın ağlayan sümüklü kızı olarak duyulmak istemiyordum. Çünkü biliyorsunuz biri düşer ve diğeri o düşenin en yakın arkadaşına haber vermeye giderken yolda birini görüp "Bla bla çok kötü düştü en yakın arkadaşına haber ver" der o kişi de bir başkasına "Bla bla bahçede ağlıyormuş kötü düşmüş en yakın arkadaşına haber ver" der o en son kişi ise tüm sınıfın ortasına durup bağırarak "Bla blanın en yakın arkadaşı kim? Ha sen misin. Seninki bahçede ağlıyomuş git bi bak istersen" der ve sınıfta her halta ağlayan kız olarak duyulursunuz.
Ceren yanıma geldiğinde Okan bir elini belime atmış beni banka doğru yürütmeye çalışıyordu diğer tarafımdaki çocuk "Ya kusura bakma top potadan sekip sana geldi" diyip özür diliyordu.
Ağlamıyordum sadece oflayıp pufluyordum ayağımın ne hale geldiğini değil de arkamdan ayağıma vuran topla ayağımı burkup yere düşmeyi nasıl başarmıştım onu düşünüyordum.
Ceren yanıma gelip kolumun altına girdiğinde bana özür dileyip sadece başımı ağrıtan çocuğa dönüp "Cidden önemli değil" dedim.
Çocuk bi ayak bileğime bide bana bakıp kaşlarını çatarak "Emin misin?" dedi.
"Eminim kendin de dedin ya top potadan sekmiş. Benim sakarlığım" deyip samimi olmasını dilediğim bir ifadeyle gülümsedim.
Çocuk tekrar üzgün olduğunu söyleyip gittiğinde derin bi nefes alıp verdim. Şimdi yanımda sadece Ceren ve Okan vardı. Daha iyiydim çünkü bi yandan ayağımı bir yandan da rezil olmamayı düşünmek zordu. Şimdi rezil olmayı bir kenara atabilirdim.
Beni banka oturttuklarında Ceren koşarak okulun ortasındaki ayakkabımı almaya gitti.
Düştükten sonra ayağa kalkıp üstümü başımı silkip bir şey olmadığını sanarken bir adım atmamala büyük bir acıyla yere tekrar 'merhaba' demem bir olmuştu. Okan hemen yanıma gelince hasar tespit için ayakkabımı çıkarmıştı. İlk başta sadece kırmızı olan bileğim sonra hafif şişmeye başladığını görünce "Lanet olsun!" demiştim ve sonra bir daha bakmadım.
Artık durumum ne kadar kötüyse Okan bile dalga geçmiyordu. Aslında ayağım şuan fazla acımıyordu sadece şişiyordu ve üzerine bastığımda acı bir çığlık atacağıma emindim.
Ceren ayakkabımı yere bırakıp yanıma oturduğunda Okan "Ben bi hocaya haber verip buz kapıp geliyorum" dedi ve hızlıca yanımdan kalktı.
Ceren "Çok acıyor mu?" dediğinde kafamı hayır anlamında sallayıp "Sadece şişiyor ve sanırım üstüne basınca acıyacak. Eve nasıl gideceğim acaba?" deyip somurttum.
O arada Okan buz ve hocayla gelmişti. Hoca bir ayağıma bir bana bakıp "Ağlamıyorsun ve zaten sadece birazcık şişmiş. Bir şey olmaz" deyip gittiğinde kaşlarım havaya kalktı ve ağzım bir karış açıldı. Okan ve Ceren'de benimle aynı tepkiyi vermişti.
Tamam Okan sadece kaşlarını kaldırmakla yetinmişti ve bana dönüp "Hoca az önce sana bağırıp çağıran bir sümüklü olmadığın için seni umursamadığını söyledi" deyip sırıtırken elindeki buzu bileğime koydu.
Ceren "Ha ha bay tercüme. Başkaların dilini bizim dilimize çevirmekte ustasın keşke kendi dilin içinde bu yolu denesen" dedikten sonra bana dönüp "Babanı veya anneni arayalım seni gelip alsınlar" derken zil çaldı.
İlk önce gayet mantıklı ve güzel bir düşünce sandım ama eve gittiğimde annemi bana "Bir ders daha dayanmayacak kadar mızmız mısın?. Neden abini veya babanı rahatsız ediyorsun" derken bulacağımı tahmin edip Ceren'in telefonuna yapışıp "Boş ver arama. Bir ders dayanabilirim" dediğimde Okan şişmesini engellemeye çalıştığı bileğimden kafasını kaldırıp 'ciddi misin?' bakışları attı.
Sonra bir şeyler düşünüp sırıtarak "Sen bilirsin ama durağa kadar yürümek zor olmasın??" dedi.
Aslında durak ile okul arası çok uzak değildi benim asıl endişelendiğim otobüste nasıl duracağımdı.
Yavaşça aldığım nefesi sertçe dışarı üfleyerek "Olmaz yani yapabilirim hem o kadar da kötü değilim" dedim.
Evet Beril yapabilirdin yapacaksın!
Ben kendimi yüreklendirirken Okan sırıtarak "İyi o zaman sınıfa kadar da kendin yürüyebilirsin dimi?" dedi.
Pislik gıcık….
Aaaaahhhhh!
Acaba aklımdan ne geçiyodu diye düşünürken Okan ve Ceren aynı anda gülümseyerek iki elimden tutup benim sınıfa kadar yürümeme yardımcı oldular.
Aslında düşününce o kadar da rezil bir pozisyonda değildik. Okan'ın bir eli belimde diğer eli onun omuzlarından uzanan elimi tutuyordu Ceren diğer tarafımda bir eliyle ayakkabımı tutarken diğer eliyle onun omuzlarında uzanan elimi tutuyordu. Bense tek ayağım havada yanımdakilerden güç alarak sanki sek sek oynuyormuşum gibi zıplayarak yürümeye çalışıyordum. Tek sorun tek ayağım çıplaktı ve bu bence kötü yani kim tek ayağı çıplak sek sek oynar gibi okulun ortasında dolanmak ister ki??
O kadar iğrenç bir şansım vardı ki şansım var demem bile saçmaydı. O kadar vaktin içinde 11 ve 12. sınıfların çıkış saatinde ayağımı kıracağım tutmuştu...
Bize malmışız gibi bakan 11 ve 12ler ayağımın halini görünce resmen acıyorlardı.
Kendimi iyi hissediyordum ama o bilmiş bilmiş takılan 11ler benim ayağımı görünce bilmişlik havalarından çıkıp 'geçmiş olsun' der gibi bana bakıyorlardı. Bu yüzden psikolojik olarak bir baskı altındaydım ve bir ana önce sınıfa gitmezsek ayağımın kesileceğine kendimi inandıracaktım...
Sonunda sınıfa geldiğimizde sırama yayıldım ve kendime işkence ederek ayakkabımı giymeyi başardım. Son ders de beden olduğundan sınıfta uyumayı tercih ettim. Zaten bu bilekle başka ne yapabilirdim ki?? Hem belki uyumak daha yeni yeni ağrımaya başlayan ve giderek acısı artan bileğimi unuttururdu…
Ceren'in her okul uykumda yaptığı gibi beni dürterek uyandırmasıyla ayağımın acısını hissetmeye başladım. Saate baktığımda hesaplamalarım sonucu zile 5 dk kaldığını anlayıp hazırlanmaya çalışmaya başladım.
Ceren yanıma gelip "Cidden yanında olmak isterdim ama biliyorsun bizimkiler izin vermezler. Ama sana şöyle yardım edebiliri kiiiii….." son heceyi uzatırken bir yandan da çantamdan anahtarımı, kartımı, cüzdanımı, şarj aletimi, kulaklığımı çıkardıktan sonra nefessizlikten ölmeden önce susup askıdan ceketimi alıp elindekileri cebime koyduktan sonra -daha doğrusu resmen tepmişti- ceketi elime tutuşturup "Bu gün sana çanta taşımak yok yarın getiririm çantanı" dedi.
İlk önce itiraz edecektim ki cidden ayağımın ağrısı artmıştı ve çanta taşımamak işime gelirdi. Hem zaten Ceren servisle gidiyordu ve iki çanta ona o kadar da yük olmazdı. Kafamı olumlu anlamda sallayıp tökezleyerek yürümeye başladım….
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayan Sorunlu
JugendliteraturKoyu mavi parıl parıl gözler var, uzun boy var, siyah parıl parıl saçlar var, mükemmel bir gülüş var, yani kısacası insan baktığında bir daha bakası geliyor. Bu şanslı doğmak değil de nedir???