Gözlerimde ki ağırlığa aldırmamaya çalışarak yavaşça araladım. Başımda ki ağrı sanki dün değil de bu gün bir yere çarpıp bayılmışım gibi ağrıyordu. Aslında çok rahat bir yerde yatıyor olmasaydım düştüğüm yerde olduğuma emin olabilirdim.
İçeri birinin girdiğini duyduğumda gözlerimi onlar kapanmak isteseler bile açtım. Karşımda bana gülümseyen Kıvanç'ı gördüğümde gözlerimdeki ağrının buna değeceğini düşünüp gülümsedim. Kıvanç yanıma yaklaşıp yataktan kalkmama yardım ederken "Dün olanları yani o orman gibi yerde olanları bahane edip benden kurtluamazsın. Sana çok iyi baktım ve artık iyileştin. Tatile hazırsın" diyordu. O cümlesini bitirdiğinde karşılıklı durmuş birbirimize bakıyorduk.
Aniden başımda ki ağrı artınca -hani sırtınıza bıcak saplıyolarmış gibi olur ya hah işte onun gibi- acıyla inleyip başımın arkasını ovuştururken "Bir gün daha yatmam gerekmez mi?" diye sordum.
Kıvanç ciddileşip "Çok mu ağrıyor?" diye sorduğunda yüzümü buruşturup "Aniden bir ağrı saplanıyor biraz bekledikten sonra bir daha" dedim.
Kıvanç arkama geçip başımdaki tahminen yara olduğunu düşündüğüm yerde parmaklarını gezdirdikten sonra "Aslında tüm günü seninle bu odada geçirmeyi çok isterim gerçekten" deyip kulağıma eğilip fısıldayarak "Ama tehdit ediliyorum. Ceren tarafından" deyip geri çekilerek parmaklarıya başımın ağrıyan kısmına masaj yapmaya devam etti.
Başımın ağrısı geçmeye başladığında gözlerimi yumup "Bu çok iyi geldi" dedim.
Kıvanç ellerini belime dolayarak çenesini omzuma yaslayıp "Beni dinlemiyorsun. Ceren beni tehdit ediyor diyorum. Eğer hemen hazırlanıp kahvaltıya inmezsek o iyi gelen parmakları bir daha göremeyeceksin" dedi.
Gözlerimi açıp pufladıktan sonra Kıvanç'ın ellerini çözüp "Tamam ya. Korkma hemen hazırlanıp geliyorum" deyip odada valizimi aramaya başladım. Ben valizimi bulmuş ona doğru ilerlerken Kıvanç önüme geçip sırıtarak elindeki giysileri uzattı. "Onları nerden çıkardın?" diye sorduğumda "Senin akşam fazla ağrın vardı inleyip durdun. Bende valizini yerleştirdim" deyip dolabı gösterdi.
Gülümseyip elindekileri aldım. Çıkması için ona kafamla işaret ettikten sonra o kapıya giderken "Ceren bizi kahvaltıdan sonra bırakmaz sanırım. Yani ona göre hazırlan. Havuza falan gideriz" deyip çıkınca bende kendi kendime konuşmaya başladım "Havuza gidebilirmişiz. Ben başım ağrıyor diyorum çocuk Ceren beni tehdit ediyor diyor. Başlıcam şimdi Ceren'e de sana da..." diye söylenirken üstümü giymiştim.
Kot şort ve yeşil tonunda kareli desenleri olan boyundan bağlamalı badi. Saçlarımı da topuz yaptıktan sonra kapıyı açtığımda şaşkınlıkla olduğum yerde kaldım. "Çok yüksek sesle konuşmadım dimi?" diye sorup dudağımı dişlediğimde Kıvanç iki kaşını kaldırıp "Çok yüksek sesle konuşmak bunun yanında az kalır ama kendi kendinle konuşacağına gelip bunu yüzüme söyle. Böyle yapman sağlıklı değil" dedi.
Aldığım nefesi sinirli bir şekilde verip "İstemiyorum ben kahvaltı falan" deyip hızlıca merdivenlerden aşşağı indim. Geldiğimiz otel çok yeşillikti ve bu çok güzeldi. Yürürken sağ tarafınızda kocaman bir orman sol tarafınızda yemekhane havuz vs. önünüzde ise deniz vardı.
Ama benim şuan Foks'u bulmam gerekiyordu ve burası güzel olduğu kadar karışık gözüküyordu. Biraz düşününce gidebilecğim yönün sağım olduğunu düşündüm ve yürümeye başladım. Şu yemekhaneyi Ceren'e yakalanmadan geçersem Foks'a ulaşabilirdim. Bizimkiler görünürlerde yoktu sanırım kahvaltı yapıyorlardı. Biraz yürüdükten sonra yemekhaneyi kazasız atlatmıştım.
Oteli inceleyerek yürürken omuzumda hissettiğim bir elle olduğum yerde kaldım. Kıvanç arkamdan "Düz gidip biraz yürüdükten sonra sola döneceksin. Sağında kalacak" dediğinde gülümseyip ona dönerek "Sende gelmek ister misin?" diye sordum kafasını olumlu şekilde sallayınca birlikte yürümeye başladık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayan Sorunlu
Teen FictionKoyu mavi parıl parıl gözler var, uzun boy var, siyah parıl parıl saçlar var, mükemmel bir gülüş var, yani kısacası insan baktığında bir daha bakası geliyor. Bu şanslı doğmak değil de nedir???