Sonunda okul bitmişti ve bu iğrenç günün bitmesine de az kalmıştı. Derin bir nefes alıp çantamı sırtıma, kulaklığı kulağıma takıp sınıftan dışarı çıktım. Lanet olsun ki bugün okul daha bitmemişti...
'Nasıl unuturum' diye söylenerek kulaklığımı çıkarıp önüme ilk gelen sıraya geçtim.
Daha tüm sınıflar çıkmamıştı bu yüzden belki bizimkileri bulurum umuduyla onları aramaya başladım.
Aniden tanıdık bir parfüm kokusuyla donup kaldım. Bu kokuyu nerede olsa hatırlardım çünkü parfümü onun kokusuyla birleşince eşsiz ve büyüleyici oluyordu ve bir kez bu kokuyu alsanız bir daha kolay kolay unutamazdınız.
Dudaklarımı dişlemeye başlarken 'herkesin ortasında kolumdan tutup götürecek değil ya!' diye düşünüyordum.
Ayrıca onun burada ne işi vardı?
Bizden önce çıkıp gidiyorlardı ve cuma günü törene katılmıyorlardı.
'Lanet olsun acaba kütüphanenin hıncını mı almaya geldi??' diye düşünürken hoca İstiklal Marşı'nı başlattı...
İçimden 'Ne olur bitmesin lütfen' diye yalvarırken hocanın 'İyi tatiller' demesiyle surat asıp hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.
Tam arkamda beni izliyordu biliyorum. Aynı otobüste gittiğimizi düşünürsek arkamdan gelmesini normaldi. Ya da gerçekten intikam falan alacaktı.
Kulaklığımı takıp umursamıyormuş gibi davranırken o önüme geçip hızlıca ilerlemeye başladı. Derin bir nefes alırken daha rahatlamak için çok erken olduğunu fark edince yerimde donup kaldım. Kaldırımın hemen yanına park etmiş arabasının şoför koltuğunun yanındaki kapıyı açmış bana dik dik bakıyordu.
Önümde iki yol vardı ya o arabaya binmeyip yardıracaktım ya da o arabaya binip yaptığımın cezasını çekecektim.
Eğer birincisini seçersem onun gözlerinden okuduğum olaylar gerçekleşebilirdi. Ben koşarken arkamdan gelir ki hızlı koşmama rağmen beni yakalar ve öldürürdü zaten koşarsam ayağımın buna dayanabileceğini sanmıyorum ağrımaya başlamıştı.
Eğer ikincisini seçersem ne olur diye düşünürken. Kaşlarını iyice çatıp koyulaşmış gözleriyle bana bakarak "Yardım etmemmi mi tercih edersin??" diye sordu.
Kafamı iki yana sallayarak arabaya bindim. Ben binice kapımı sertçe kapatıp oda yanıma geçti. Arabayı çalıştırıp gaza yüklenir diye beklerken koltukta bana doğru dönüp "Kütüphaneden çıkarken bir şey unutmuşsun" deyip simitimi uzattı.
Simiti onun elinde görünce bu gün hiç bir şey yemediğimi hatırladım.
Elinden simiti alıp başımı öne eğerek bakışlarımı simite diktim. Simite öylece 5-10 saniye baktıktan sonra kafamı ona çevirdim. Sol elini yumruk yapmıştı, yüz kasları gerilmişti, dudakalarını dişliyordu, kaşları çatıkt..
Gözlerim onun sininirden koyulaşan gözlerine değdiğinde yumruk yaptığı eli gevşemişti ve gözleri eski rengine dönmek istiyordu ama o izin vermiyordu. Bunu neden yapıyordu bilmiyorum ama birinin onun ne hissettiğini anlamaması için sinirli olan ya da zengin yakışıklı piç maskesini takıyordu. Bu maskeyi benim yanımda sadece iki kere çıkarmıştı ve birini mahvederek ona resmen maskesini üzerinde tutmasını söylmiştim...
Gözlerim onun hâlâ koyu olan gözlerinde kilitliyken simitimi gösterip "YE!!" dedi emir verircesine.
Şuan yaptığım saçmaydı ve onu daha çok kızdıracaktı biliyorum ama bana emir vermsini istemiyordum.
"Aç değilim. Al istersen sen ye" deyip simiti ona uzatırken yüzüme de bir tebessüm yerleştirdim. Bunu beklemediği belliydi çünkü kaşlarını inanamıyormuşcasına havaya kaldırıp biraz geri çekildi. Sonra dudaklarını ıslatıp bana yaklaşarak "Dalga mı geçiyorsun??" dedi.
"Hayır gayet ciddiyim" dedim.
"Ye şunu"
"Sen yemezsen bende yemem" diyip simiti iki parçaya bölüp birini ona uzattım.
Bana bakıp o kısa kahkahalardan birini attıktan sonra "İçinde zehir falan yok merak etme" dedi.
Gözlerimi devirip "Zaten seni düşünende kabahat" diyip koltuğuma yaslanarak ona uzattığım parçadan bir ıssırık aldım.
Bana doğru eğilip kemerimi taktıktan sonra kulağıma yaklaştı. Nefesini kulağımda hissedince istemeden ürperdim. Şuan piç gülüşlerinden birini attığına emin olduğum bir seste "Beni düşünme" deyip arabayı çalıştırıp gaza yüklendi...
Ne zamandır gidiyoruz bilmiyorum ama eve gitmediğimizden gerçekten emin olduğumda ona dönüp "Nereye gidiyoruz" dedim.
Gülümseyip "Benim yaramazlık yapan çocukları götürdüğüm bir yere" dedi.
O böyle deyince kafamda oluşan görüntülerle daha fazla korktum.
Beni yıkık dökük bir eve götürüp dayak mı atacaktı? Filmlerde genelde böyle olurdu ama hiç bir kızı dövdüklerini görmedim genelde....
Hadi canım!! Onu yapmazdı dimi??
Yutkunarak ona dönüp onu inceledim. Böyle bir şey yapar mıydı??
Yapmazdı dimi?
Lanet olsun!!!
"Arabayı durdur!" dedim.
Aniden ve biraz da bağırarak söylediğim için şaşırarak bana baktıktan sonra yola dönüp "Merak etme oda olacak hatta geldik bile biraz sabret" dedi.
Yok artık!!
Biz resmen bir ormandaydık ve burada hiç ev falan olduğunu sanmıyorum...
Birden durunca şaşırarak ona baktım. O ise bana bakıp piç gülümsemelerinden birini atıp "İn" dedi. Kaşlarım çatık ona bakarken uzanıp benim kapımı açtı. Sinirli bir şekilde söylenerek indiğimde gaza yüklenip gözden kayboldu.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayan Sorunlu
Teen FictionKoyu mavi parıl parıl gözler var, uzun boy var, siyah parıl parıl saçlar var, mükemmel bir gülüş var, yani kısacası insan baktığında bir daha bakası geliyor. Bu şanslı doğmak değil de nedir???