3.Bölüm-Flovirya Akademisi-

315 295 95
                                    

Multimedya da Alya var. İyi okumalar...

Birden beni kucağına alan benim yaşlarımdaki çocukla neye uğradığımı şaşırdım. Ah hayır yani az önce neden bağırdım ki salak gibi. Sanki hayatımda hiç mavi göz görmemiş gibi... Benim gözlerim mavi değil miydi zaten? Aaah ah...

Bana farklı bir dilde bir şeyler diyen çocuğa baktım.

"Ne, anlamadım?" Siyah saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli çocuk benden aldığı cevapla yüzünde tuhaf duran bir heyecan gülümsemesi ile konuştu.

"Ne yani sen Türk müydün?" Oha bir Türk daha... Cevap verecekken arkamızdan gelen yaklaşık 45-50 yaşlarındaki bir adam sesi ile irkildim. O da yabancı dil bir şeyler söyledi. Arkamdaki adama bakıp,

"Aaah ben bu ülkeye düşen uçakla yeni geldim dilinizi bilmiyorum." Sarı saçlı yaşlı adam yanımıza yaklaşıp bana gülümsedi.

"Aa sen o kızsın, Alya öyle mi? Alya ismini çok severdim. Neyse güzel ama kızım kırık bacakla buralarda gezilmez. Bu arada ben bu ülkenin yöneticisi Adonis, memnun oldum küçük hanım." İnanmıyorum bu da Türkçe biliyor!

"Aaaa ne? A şey anladım. Size kralım mı demem gerekiyor?" diyip mahcup bir halde gülümsedim. Buna karşılık adam da sırıtarak cevap verdi.

"Ah-hah-hah, iyi bir öğrenci olacaksın. Ama 'başkanım' desen yeterli. Bayağı ilerleme kaydettin..." dedikten sonra beni kucağına alan oğlana bakarak,

"Aral sen kızımızı odasına götür yanında dur bir şeye ihtiyacı olursa halletmeye çalış ayrıca hazırlansın on dakikaya oradayız." diyip gülümsedi. Sanırım bayağı sıcak bir adamdı. Hiç bir ülke kralına benzemiyordu. Gerçi krallıkla yönetilen bir ülke  olmadığımız için kralın halka nasıl davrandığı hakkında pek bir fikrim yoktu. Sadece, normalde birebir ilgilenmeyeceğini biliyordum. 

   Bir saniye, ne! Hazırlanmak... Ben... On dakikaya... Burada... Aaa... Imm... Ah pardon ne için?

Beni kucağına alan çocuk hızla asansörün yanına gidip buraya çağırdı. Çocuğun gözlerine bakıp merak ettiğim şeyi sordum.

"Iıı ben ne için hazırlanacağım?" Çocuk beni asansöre bindirip sordu.

"Hangi kat?"

"On iki." deyince on iki numaraya bastı. Sessizce çıkmaya başladı.

"Sorduğum soruyu duydun mu az önce?" diye sordum çocuğun bana bakmayan yüzüne ben insaflı davranıp bakarak.

"Hah!" Bana yine de bakmadan. "Ne için hazırlanacaksın? Öyle mi? Hastaneden çıkmak için."

"Ama benim kıyafetlerim yok."

"Ha ben sana zaten akademinin kıyafetlerinden getireceğim." diyip kapısı açılan asansörden inen çocuğa şaşkınlıkla baktım.

"A-akademi mi?"

"Ben sana anlatcam sabredersen, hangi oda seninki?"

"Şu, 113 numaralı oda!"

Beni açık kapıdan içeri girdirdi, kapıyı beli ile kapattı ve yavaşça yatağıma bırakıldım.

Ardından bir şey dememe izin vermeyip hızla odadan çıktı. E nereye gitti şimdi?

Yatağımda sakince bekledim. Kırık bacakla ve acıyan belimle hastaneden niye çıkıyordum ki? Ayrıca akademi neydi? Hem şu beni kucağında taşıyan çocuk size de bir tanıdık gelmedi mi? Neyse size nasıl tanıdık gelsin. Ayrıca ben bu ülkedeki bir çocuğu nasıl tanıyım ki? Saçmalık... Derken açılan kapıdan içeri o çocuk girdi. Elinde bir çift ayakkabı ve kıyafetlerle... Siyah kıyafetleri elime uzattı. Kıyafetlere ve ayakkabıya şöyle bir baktım. Siyah şort, siyah göbeği açık bluz ve siyah bir bot!

Adsonya #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin