"Anlamadım?" dedim, belki de anlamak işime gelmiyordu."Sen anlayacağını anladın fazla söze gerek yok." diyen Aral'dan başka yöne döndüm.
"Başım ağrıyo gidebilir miyim artık?" dedim. Beni beğeniyordu! Ama bilemezdim, belki de öyle demek istememişti. Hayır hayır beğenmemişti sadece erkeklerce genel olan bir cevap vermişti. Fazla uzatmaya gerek yoktu.
"Olur, gidebilirsen git!" diyen Aral'a inat duvarlara tutuna tutuna ayağımın acısına katlanarak pansiyona girdim. Arkamdan vızıldayan Hilal'e aldırmadım. Asansöre nihayet ulaştım. 2. katın numarasına bastım. Sanırım biraz daha yürüyebilirdim. Asansörden çıktım ve koridorun sonundaki odaya duvarlara tutuna tutuna ilerlemeye başladım. Olmuyordu, durdum ve elimi ayağıma götürüp sıktım.
Birden birinin beni kucağına almasıyla ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Ohhhh, çok şükür... Ne? Çok şükür mü asansördeki adını bilmediğim beni dikizleyen sarı saçlı kahverengi gözlü Peter Pan çocuk!
"Napıyorsun yaaa!"deyip hırçınca belimdeki elini itekledim. Beni hızla yan odalardan birine götürdü. İçerideki koltuklardan birine bırakıp kapıyı kapayan çocuğa korkuyla baktım.
"Nn-noluyoo..." Hayır beni anlamazdı, o Türk değildi. Ben yeniyim nasıl deniyordu... Hıh, evet,
"Mi sayi... "
Çocuk başını sallayıp bildiğini ifade etti. Ve sonra
"You are Turkish ( Sen Türk'sün)" dedi.
"Yes." deyip başımı salladım. Ardından mutfak kapısı olduğunu düşündüğüm kapıdan çıkıp odaya gelen siyah saçlarını yana atmış siyah giyimli çocuğa baktık. Peter Pan'a benzeyen çocuk ona yabancı bir şeyler dedikten sonra çocuk ilgiyle bana baktı ve yanıma oturup elini bana uzattı.
"Merhaba ben Arda." Şaşkınlığımı gizlemeye çalışıp gülümsedim.
"Ben de Alya."
"Vay be adlarımız çok uyumlu ve ikimiz de Türk'üz." deyip üstüme eğilip gözlerime bakan Arda'nın göğsüne ellerimi koyup yavaşça iterken dikkati başka şeye çekmek için Peter Pan'a benzeyen çocuğu sorasım geldi.
"Bu kim?" dedikten sonra sinirli bir şekilde üstümden doğrulmaya bile yeltenmeyip Peter Pan'a kafasını çevirip ona mutfağı işaret etti ve çocuk yavaşça kalkıp mutfağa çekildi.
"O Fralin ya gereksizin tekidir boşver." deyip üstüme daha da eğilip kendimi tutamayıp koltuğa serilmemi sağlayan oğlanın elini kalçalarıma götürmesiyle ne yaptığının farkına varıp bağırdım.
"Sapııııııık!" diyip üstümden itmeyi denedim olmayınca koltuktan kendimi zorla aşağı atıp altından kurtuldum. Ve ayağa kalktım.
"Napıyosun yaa, manyak mısın?"
"Manyak mı işte bu bana en son söylenecek laf, kimse beni reddedemez küçük hanım." Diyip koltuktan kalkıp yanıma geldi ve işaret parmağını dudaklarıma götürdü. Ve sessizliği sağlayınca baş parmağını dudağımda gezdirip alt dudağımı aşağı doğru çekip ağzını dudaklarıma yavaşça getirirken fantezinin sonlandırılacağı zamanı bekledim. Bir elim kapının kolunda dururken diğer elimi göğsüne götürdüm ve tam dudakları değecekken onu itip kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Off, ayağııım! Tamam burada her çeşit insan vardı. Ve yanlız koridora bile çıktığımda itler etrafımda dolaşıyordu... Çıktığım odanın iki oda yanındaki odaya ilerlerken belimde hissettiğim elle olduğum yerde kalakaldım. Arda'ydıııı, arkamı dönmeye bile yeltenmedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adsonya #Wattys2018
Teen FictionAcı çekmek... Zor. Ama o mavi gözler için acıya katlanmak, zor olduğu kadar güzel... Bir uçak... Benim hayatımı sonlandıran, yeni bir hayata yelken açmama yardımcı olan. Belki de eski hayatımın sadece yer ve bir kaç kişi değişikliği ile devamı...