Bölüm 25: Özür...

6.9K 360 12
                                    

Bir önceki özür yazısı eskiydi gören arkadaşlar için söylüyorum. Bu bölümü çok önceden bilgisayar garantiye gitmeden yazmıştım; ama telefondan yaparım dediğim düzeltmelere bir türlü fırsat olmayınca kaldı. Tabi bizim bilgisayar da VATAN COMPUTER kurbanı olup nerden baksanız iki ayı bulduğu için gelmesi. 

Size tavsiyem arkadaşlar bilgisayarınızı VATAN'dan aldıysanız ve özellikle HP'ye ait bir ürünse garantiye gönderirken başta koyun tavrınızı. Ben tabi Çorum'da verip Kırşehir'e gittiğim için telefonlarla süründüm. En son akıl vermeleri üzerine HP'yi ve VATAN'ı şikayete Kırşehir Valiliğine gittim sonra oradan kıyı köşe bir yerde olan Tüketici Haklarına; e ne deseler beğenirsiniz? "

"Efendim ürünü buradan almamışsınız, ikametinizde burada değil. İsterseniz ikametinizi buraya alıp şikayet edebilirsiniz ya da Çorum'da halledersiniz." Başka memlekette öğrenciyseniz hayat zor, hep bir mağdursunuz. Ülkemiz öğrenciye sahip çıkmıyor arkadaşlar. Neyse aldım bilgisayarı e bu seferde KPSS final derken bir de iki ay gibi bir aradan sonra bir türlü elim klavyeye gitmedi. Bahane değil; ama böyle arkadaşlar. KPSS öğrencisiyseniz hayat çok hızlı. 


"Kuzey anlaman mı kıt abicim? Afrika'ya gidiyoruz Cadı'mla işte!" Kuzey aşağı yukarı volta atarak Umut'a baktı. Şakası falan yoktu bu oğlanın. Şöyle bir düşününce aslında haksız da sayılmazdı da işte. İşti Zeynep'ti, Murat'tı derken adam sevgilisiyle göz göze, diz dize baş başa vakit geçirememişti ki... 

"Anladık anladık da abicim... bak şunun şurasında inşaatın açılışına ne kaldı? Anlaşmalar ha bitti ha bitecek, malzemeler yolda. Sen hayırdır abi? Bir ay hadi bilemedin iki ay bekle abicim. Sonra istersen senelik izin yap." Kuzey eli ayağına dolaşmış vaziyette dert anlata dursun Umut çoktan uçuşları aramış rezarvasyonlarla uğraşıyordu. Başını dahi kaldırmadan:

"Yok Kuzey olmaz çok geç o tarih. Benim en geç dört gün içinde Afrika'da olmam lazım. Hadi hadi sen git başımdan. Yetiştirmem gerekenler var. Akay'la halledersiniz siz." Diye savsakladı Umut küçük amcasını. Eli bir telefonda bir klavyede gidip gelirken zamanın nasıl geçtiğinin bile farkında değildi.

Bu sırada ellerinde dosyalarla bambu koltuklara yayılan Aygün ve Umut Karin de son derece hararetli bir konuşmanın ortasındalardı. Üzerlerinde İstanbul'a göre nispeten daha ince kıyafetler vardı; fakat yine de sabah serinliği yüzünden her ikisi de şallarına sarılmıştı.

"Aygün, iç işleme için dönemin sanat anlayışını benimsemiş usta zanaatkârlar gerek. Dış cepheden daha ince bu iş. Ben bir liste yaptım. İnşaatın son izinlerinin de çıkartılması gerek. Bunlar bunlar ve bunlar sen de." Üç ince dosya ince olsa da epey uğraştıracak iş vardı. Umut Karin gözlerini ovalayarak kendi elindeki dosyaya gömüldü. Epey bir süre öylece çalışırlarken Umut Karin ileride havuz kenarındaki büfede yanındaki asistanı ile teftişteki Büşra'yı gördü. Büşra buradaysa Kuzey de buradadır mantığıyla başını sağa sola çevirdi. Tam da olması gerektiği gibi havuzun uzak köşesindeki salkım söğüt ağaçlarından birine yaslanmış kadının her köşesini süzüyor hatta gözleri yiyordu.

"E yuh ama!" Aygün yerinde sıçrayıp elindeki mavi dosyayı kucağına düşürdü. Umut Karin'e ters ters bakıp şalına sarındıktan sonra "Kızım ödümü kopardın. Ne oluyorsun?" diye yumuşak tonda azarladı.

"Şu Kuzey'e baksana ya... Resmen kadının kalçasına bakıyor. Pis herif! Erkek değil mi işte! Hödük!"

"Umut da mı aynı?" Umut Karin bu safça sorulan sorunun ardından doğrudan Aygün'ün yüzüne odaklanıp onun yumuşak fırçasının aksine gayet cazgır bir şekilde " Yemin ediyorum safsın Aygün. Kızıl saflığı bu heralde. Umut erkek değil mi Aygün? Maazallah..." bunu söylerken kulağını çekip, vurma tahtaya gelir haftaya, korkusuyla Aygün'ün kafasına vuruyordu, zira o saniyelerde o kafanın içinin saman dolu olduğunu düşünüyordu. "...dönme mi bu adam? Aynı işte. Beni ilk gördüğünde yüzüme değil bacaklarıma baktı hayvan! Dahası bacaklarımı kesmeden iki dakika önce başka bir kadının yatağında bağırtıyordu onu! Bak yine hatırladım dellendim ya!" diyerekten şak diye dosyayı masaya fırlattı. Bu aralar kendisi de dahil herkesi hareketleriyle şoklar içinde bırakıyordu genç kadın. Kıskançlık seviyesinin bu raddelere gelmesi yetmezmiş gibi ibre gittikçe ince tiz bir 'dııııtttt!' sesiyle tırmanmaya devam ediyordu. Umut Karin bu yontulmamış odunun en kaba örneği olan adamla tanışmadan evvel çok az şeyi umursayan kıskançlığın k'sine kafasını takmayan kendi halinde olmasa da ortalıkta alevler püskürtmeyen biriydi.

DEMİRDEN UMUTLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin