Çalan zili duymamla çantamı hemen toparlayıp Wendy ve Yeri'yi beklemeden sınıftan ayrıldım. Bugün eve yalnız gitmek istiyordum.
Kulaklıklarımı takıp müzik listemi açtım ve bana en iyi gelen şarkıya tıkladım. Bu şarkıyı ne zaman dinlesem dünyadan uzaklaşıyordum. Bu bana gerçekten iyi geliyordu.
Okuldan çıkıp aklıma gelen fikirle adımlarımı parka doğru yönlendirdim. Gördüğüm ilk salıncağa oturup gözlerimi kapattım.
Hayal kurmaya başlamıştım. Tabi bu kurduğum hayallerin olma olasılığı %0 olsa bile yinede hayal kuruyordum. Ne saçma ama? Aynı küçük bir kız çocuğu gibi..
Kendime gülerken bir yandanda onun bana bakışlarını zihnimde canlandırmaya başlamıştım. Yanıma gelişini,bana sarılışını,söylediği sevgi sözlerini...
Ahh tam bir ergindim. O gün omzuma çarpıp dediği şeyde çok haklıydı.
"Ergen!"
Dudaklarımın yukarı kıvrıldığını hissedebiliyordum. Şu an kimse benim sinirimi bozamazdı.
bilinmeyen: Seninki geliyo! Mal mal sırıtmayı kes!
Bu anı bozan telefonun sesine lanetler okuyup mesaja baktım.
Siktir! Burda mıydı yani?
Kafamı telefondan kaldırıp etrafıma bakındım ama kimse gözükmüyordu. Fakat arkamdan gelen ayak sesi ve boynumda hissettiğim nefes onun nerde olduğunu anlamamı sağlamıştı.
Anında salıncaktan kalktım ve arkamı döndüm. Ben kalkar kalmaz salıncağa oturup bacakları yardımıyla sallanmaya başladı. Ben ise salak gibi hala ona bakıyordum. Ergen Yoora!
"Neden öküz gibi baktığını sorabilir miyim?" Kafasını telefondan kaldırıp bana bakmaya başlamıştı. Bu bana ikinci bakışıydı. Bunu da bir kenara not etmeliydim.
"Yoo bakmıyorum." Dedim. Ne kadarda güzel yalan söylüyordum öyle. Bu yılın oscar ödülünü kesin ben almalıydım.
"Yanımdaki salıncak boş. İstersen orda sallanabilirsin." Diyerek salıncağı işaret etti.
Ellerim mi terlemeye başlamıştı benim? Aynı anda kalbim öküz gibi atıyordu.
Bir şey demeden salıncağa oturup kulaklıklarımı tekrardan taktım ve notlar bölümüne girip bu anı not ettim. Ardından instagramda gezinmeye başladım. Aslında instagramda ne baktığımı bile bilmiyordum. Sadece yanımdaki şahısı düşünebiliyordum.
Tam bu sırada telefonum çalmaya başlamıştı. Arayana baktığımda ise tüm bu mutluluğum yok olmuştu.
"Efendim anne?" Sinirden ayağa kalkıp bağırınmıştım.
"Ne seyahatinden bahsediyorsun?"
"Anne sen işe bile gitmiyorsun. Doğruyu söyle o pislik adamla gideceksin dimi?"
"O benim babam değil."
"Ahh evet keşke senin kızın olmasaydım. Her gün aynı laf. Görüşürüz."
Telefonu kapatır kapatmaz dizlerimin üstüne çöküp ağlamaya başlamıştım.
Mutlu olamıyordum işte. Ne yapsamda olmuyordu. Hep pozitif düşünmekten yorulmuştum artık.Hıçkırık seslerim artarken sırtımda hissettiğim eller sayesinde daha da kötü hissetmiştim.
"Hey ergen! Ne oldu?"
Arkamı döndüğümde onun küçük gözleriyle karşılaşmayı düşünmüyordum. O kadar çok yakınımdaydı ki nefes alma eylemini gerçekleştiremiyordum bile.
"Ş-şey iyiyim." Dedim zorlanarak. Konuşmak çok zordu.
Elini uzatıp kalkamama yardım ettikten sonra arkasını dönüp yanımdan ayrıldı.
Bu şaka olmalıydı. Çünkü az önce elini uzatan kişinin Yoongi olması imkansız gibi bir şey.Daha geçen gün beni itleyip yere düşmemi sağlayan kişi bugün bana yardım ediyordu. Ve bu kişi benim platoniğimdi.
Sizcede çok garip değil mi?bilinmeyen: az önce günlüğünü okumayı bitirdim ve yaşadığın şeylere bakılırsa bu zamana kadar nasıl intihar etmediğini merak ediyorum.
Slayer.yr: merak etmene gerek yok. Zaten bu akşam tahtalı köyü boylıcam. Artık bulaşçak kişi ararsın kendine. Hah bu arada günlüğüm sende kalabilir. Ve günlük hırsızı şunu itiraf etmeliyim ki bugün geçirdiğim en güzel gündü. Bu yüzden gözüm açık gitmiycem.
bilinmeyen: ne sikim saçmalıyorsun?
Slayer.yr: saçmaladığım falan yok. Sadece kısa bir veda konuşması.
(Görüldü)
16:36
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Not Purple ж myg
FanfictionSon kez elimdeki mor balona baktım ve senin yanına gitmesini umut ederek gökyüzünde süzülüşünü izledim.