Yirmi Yedi

2.2K 116 34
                                    

Luke pes etmiyordu. Daha hangi yollarla onu reddetmem gerekiyordu acaba? İflah olmaz bir flört etme özelliği vardı. Küçük jestlerle beni tavlayabileceğini sanıyordu. Aptal.

"Beni mi düşünüyorsun?" dedi yüzümün önünde bir buket kırmızı gül sallayarak.

"Kırmızı gülden nefret ederim." dedim somurtarak. Elbette bu yalandı. Bütün çiçekleri seviyordum. Çiçekleri, ağaçları, doğayı, hayvanları.

Elindeki çiçeklere bakıp omuz silkti ve asistanına verdi. Kız çiçeğe iç geçirerek baktı.

"Bunları ne yapmalıyım?"

Luke ona bakmadı. Direkt bana bakıyordu.

"Çöpe at."

Asistanının Luke'a aşık olmaması gibi bir ihtimal var mıydı acaba? Kıza bu kadar kötü davranması işkence gibi olmalıydı. Kız sallana sallana uzaklaşırken ters ters ona baktım.

"Ne?" dedi sanki suçunu bilmiyormuş gibi.

"Tam bir pislik gibi davrandın."

"Ne yaptım ki?" dedi masum görünmeye çalışarak. İstemsizce gülümsedim. Bebek.

"Ne yani? Kadınların sana olan bakışlarının farkında değil misin?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Güldü.

"Farkında bile değilim. Ben kendi istediğim şeyle ilgileniyorum." dedi gözümün önüne düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına iterken. İrkildim. Ama bu hoşuma gittiği için değil. Beni sinirlendirdiği için.

"Ne? Sana dokunamaz mıyım?" dedi Luke. Bir anda patladım.

"Ben evliyim! Tanrı aşkına. Pes et, tamam mı? Seninle ilgilenmiyorum. Asla da ilgilenmeyeceğim. Ben karıma aşığım."

Tanrım. Kalkıp ondan olabildiğince uzaklaştım. Odama çıkarken adeta koşuyordum. Paranın canı cehennemeydi. İçeri girip bavulumu çıkardım ve elime gelen her şeyi içine tıktım. Havaalanını önden aramadım. Bu kahrolası yerden defolup gidiyordum. Ben aşağı indiğimde görevliden taksi çağırmasını rica ettim. Havaalanına giderken hala sinirliydim.

İlk uçuş hangisiyse ona bilet aldım, bavulumu teslim ettim. Uçağın kalkmasına yarım saat vardı. Gidip kendime kahve aldım. Ama içemeyecek kadar sinirim bozulmuştu.

Biri adımı seslendiğinde dışarıdaki yağmuru seyrediyordum.

"Joanne?"

Gözlerim istemsizce Luke'a kaydı. Sırılsıklamdı. Muhteşem takım elbisesi üstüne yapışmıştı. Alnına yapışan saçlarıyla garip bir yakışıklılığı vardı.

"Gidiyor musun? Veda bile etmeden?"

Arkasında çalışanları vardı. Onlara bakıp başımı salladım. Onların önünde bu tiyatroyu oynamayacaktım. Luke anlamış olacak ki gitmelerini söyledi. İçeri nasıl girdiğini bilmiyordum. Bileti olmayanları güvenlikten geçirmiyorlardı.

"Özür dilerim." dedi kısık bir sesle. Yüzüme bakmıyordu. "İleri gittim. Haddimi aştım. Ama..."

Sustu. Merakla ona bakıyordum. Elimi usulca ellerinin arasına aldı.

"Sana aşık oldum. Biliyorum. Aptalın tekiyim. Asla benim olmayacak bir şeyi arzuluyorum. Denediğim için kızamazsın, değil mi?" dedi gülümsemeye çalışarak. Elimi çekmedim. Bir süre ona baktım.

"Üzgünüm." dedim. Başka ne söyleyebileceğimi bilmiyordum. Uçağım anons edildi. Daha fazla bir şey söylemeden yanından ayrıldım. Ben kapıdan geçerken bana bakıyordu. Bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum. Son bir kez dönüp bakmamı istiyordu. Ama biliyordum ki bu onu cesaretlendirirdi. Bunu yapamazdım.

MOR 《girl♡girl》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin