Yedi

6.4K 210 18
                                    

Aşk. Bu kelimeden oldum olası hep korkmuştum. Etrafımda acı çeken ve günden güne değişen, kötüleşen insanları gördükçe 'aşk'ın kötü bir şey olduğuna inanmıştım. Aşk acı veriyordu. Zorluyordu. Değiştiriyordu. Sınıyordu. İnsanı birçok yönden etkiliyordu. Ruha kattığı renklerin dışında simsiyah bir tarafı da vardı. Ruhu bir köşesinden yakalıyordu. Hasta ediyordu. Mecbur ediyordu. Aşık olduğun kişiye muhtaç oluyordun. Onu görmeye, ona dokunmaya, onu koklamaya, onu öpmeye. Uyuşturucu bağımlısı gibi bir insana bağımlı oluyordun. Kontrolü kaybediyordun. Benliğini sorguluyordun. Kendinle ilgili yeni şeyler keşfediyordun. Aslında 'aşk' başlı başına bir maceraydı.

Amy'e karşı hissettiklerimi çözümlemeye çalışırken hep bu kelimeler zihnimde uçuşuyordu. Ben ona aşık mıydım? Eğer aşksa bunu nasıl anlayacaktım? Canımın yanması mı gerekiyordu? Ama benim tek hissettiğim mutluluk ve sabırsızlıktı. Onu yeniden görmek için sabırsızlanıyordum.

Perşembe gününü iple çekiyordum. Sabah geç kalmamak için alarmlı saat ile telefonumu kurmuştum. Amy'nin beni azarlamasını istemiyordum. Erkenden kalkıp hızlıca duş almış, yarım saat dolabın önünde ne giyeceğimi düşünmüş, kahvaltıyı da sade bir tostla yapmıştım. Metro ile şehir merkezine giderken heyecandan yerimde duramadığımı fark etmiştim. Onunla ilk karşılaştığımızda nasıl davranacağımı bilemiyordum. Ona Bayan Smart demem gerekiyordu, değil mi? İş ilişkimizde değişen bir şey olmamıştı. 

Asansörün kapısı açıldı ve ben içeri adımımı atınca otomatik olarak ışıklar yandı. Amy'nin ofisi boştu. Masam yerinde değildi. İçeri doğru bir iki adım attım ama Amy'nin ofisinde zaten sadece üç parça eşya vardı. Masam kaldırılmıştı. Ne yapmam gerektiğini bilemedim. Gidip Amy'nin masasının önündeki koltuklardan birine oturdum.

Amy dakikti. Saat tam 08.30'da asansörün kapısı açıldı. Bugün çok daha şıktı. Üzerinde vücudunu sımsıkı saran siyah bir tulum, parlak gri ceket ve yüksek topuklu, bağcıklı tasarım bir ayakkabı vardı. Bana doğru yürürken gülümsüyordu.

"Günaydın, Jo."

"Günaydın." dedim sırıtarak. Amy eğilip kaşımın kenarından öptü. Bunu hiç beklemiyordum. Hazırlıksız yakalanmıştım. Heyecanla nefesimi tuttum. Ama sadece bir an sürdü. Amy geri çekilip koltuğuna oturdu. 

"Bugün nasılsın?"

Bunu öylesine değil de gerçekten bilmek istiyormuşçasına sormuştu. Ben de şevkle yanıtladım.

"Gayet iyiyim. Bayan Smart..." diye söze başladım ama Amy kaşını kaldırdı. "Yani, Amy. Masam nereye gitti?" dedim masamın olduğu boşluğa bakarak. Amy ellerini önünde birleştirdi. Şimdi tam bir iş kadını gibi görünüyordu.

"Sana bir oda vermem gerektiğini düşündüm." dedi sakince. Bu hiç hoşuma gitmemişti.

"Neden?" dedim sert bir sesle. Daha şimdiden bana ayrıcalıklı davranmaya başlamıştı bile. Amy tavrımdaki değişikliği fark etmişti. Savunmaya geçti.

"Rahat etmen için. Bu bir sorun mu, Joanne?"

İşte. Yeniden eskisi gibi bana Joanne demeye başlamıştı. Burnumdan hızlıca nefes verdim. Kollarımı göğsümde birleştirmemek için kendimi zor tutuyordum. 

"Bana özel davranmayacağın konusunda anlamıştık, Amy."

Sert çıkışım hoşuna gitmemişti. Birkaç saniye bana baktıktan sonra yüksek sesle boğazını temizledi ve sabit hatta uzandı. Güvenliktekileri aradı ve ofisinden çıkardıkları masayı geri getirmelerini istedi. Telefonu kapatıp bana döndü.

"Kahve." dedi buz gibi bir sesle. İşte geri dönmüştü. Başımı sallayıp ayağa kalktım ve çantamı orada bıraktım. Mutfağa koşturdum.

MOR 《girl♡girl》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin