Merhaba, merhaba çok sevgili okuyucularım. Okullar malum başladı ve artık bir şekilde çok daha az bölüm geleceğini biliyorsunuz. Biliyorum yaz dönemi sizi çok tatmin edemedim ama elimden geleni yapacağıma emin olabilirsiniz. Sizi seviyorum, yorumlarınızı eksik etmeyin. Keyifli okumalar... -Yazarınız, Hazal
Ali
Aynada gördüğüm adam beni hiç memnun etmiyordu. Yüzümde hiç geçmeyen yaralar vardı. Morluklar ve bazı yerlerde iyileşmeye başlama emareleri. Ancak bunun bir işe yaramayacağını da çok iyi biliyordum. Kapının açıldığını duyduğumda refleks olarak kafamı o yine çevirdim ve annemle göz göze geldim.
"Yine mi bu haldesin?" dedi sesi tizleşip yükselirken. Haklıydı aslında. Suratımdaki yaraların iyileşememesinin sebebinin yetersiz beslenme olduğunu düşünen yoktur herhalde. Aslında öyle olsa bunların geçmesine dair daha umutlu olurdum.
Yüzümdeki yaraların iyileşmemesinin asıl sebebi çevremdeki herkesin de farkında olduğu üzere tam olarak iyileşmeden tekrar darbeler almalarıydı. Cemiyetin yetişkinlerinin bu konudaki fikirleri birdi. Yaşadıklarını kaldıramayan genç Mertoğlu'nun psikolojik tedaviye ihtiyacı vardı çünkü "dayak yemekten zevk alma" hastalığına yakalanmıştım. Tıp dilinde ve Everest'te olan genel kültürleriyle(!) cemiyette bu duruma mazoşizm ve bana da mazoşist diyorlardı.
Annem ve babam da bu güruhtan farksız olarak bu duruma inanıyorlardı. Annem bana cemiyetin en seçkin psikoterapistleriyle randevular ayarlıyor, babam da bu randevuların ardından terapistlerle görüşüyor ve vicdanını rahatlatıyordu. İşin açıkçası iyileşmeyen yaralarımın sebebi bu olsaydı muhtemelen daha çabuk iyileşirdim. Besin eksikliğinden değil ama şuan ki halimden.
Sebebi bilen bir tek bizdik. Geleceğin cemiyet mensupları, çarpık ilişkilerimizde ve türlü manyaklıklarımızla cemiyet gençleri. Tabi olayı bilmek de onları dahi yapmıyordu. İşin açıkçası olay şuydu. Selin dövülmeme sebep olduktan sonra, onun peşini bırakacağımı düşünüyordu. Ancak ben bunu yapmamıştım ve yapmayı da düşünmüyordum. Ve bu yüzden Selin'i takip ettiğim her gecenin sonu bir kamyon tekme ve yumrukla sonlanıyordu.
Cemiyet çocukları kahin olsunlar ve kendilerini büyüttükleri kadar bir şey olsunlar ben de isterdim. Ancak değiller. Dayak yediğimi biliyorlar çünkü Güray onlara anlatıyor. Tabi ki...
Bu da yine bir sürü dedikoduya sebep oluyor. Mesela bazıları diyor ki, Ali sırf dayak yemek için bunu yapıyor. Yani Mazoşist olduğum konusunda en az ebeveynleri kadar inançlılar. Yazık... Bir diğer kısım Selin'le iddialaştığımı ve pes eden olmamak için bunu yaşamaya devam ettiğimi düşünüyor. Ne mantıklı bir fikir değil mi? Böyle bir durumda Selin'i vazgeçirecek olan ne ki? Parmağını bile oynatmıyor. Bazen sadece beni tenhaya çağırmak için küçük oyunlar oynuyor ve artık yer miyim ondan bile emin. Evet, yerim. Çünkü Güray şöyle bir şey yaptı demesi çağırdığı yere gitmem için yeterli. Yalnız geleceğimden de emin. Çünkü doğruysa onu o halde başkasının görmesine sebep olursam bana yaşayacakları belli. Madem ona yardım ediyorum, başka insanları işin içine sokmam ona zarar vermem demek ve bunu yapamam. O yüzden dayak da yiyecek olsam oraya tek gidiyorum.
Başka başka teoriler de var. Mesela Emre'nin var bir tane.
Telefonumun çalmasıyla suratıma umutsuzlukla karışık bir mutsuzlukla bakan annemden telefona çevirdim bakışlarımı. İyi insan lafının üstüne ararmış.
"Efendim Emre?"
"Neredesin?"
"Ev."
"İyi. Ben Mert, Tuğçe ve Nazlı'yla bebekteki kafedeyim. Gel sen de."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Medusa'nın Gözyaşları
Fanfiction"Ne demek lan bu?" dedi Emre kızgınlıkla. "O kız, bir defa bile ağlamadı. Bir defa bile incinmedi. Duygusuzun teki o. Bir de aşık mı edeceksin kendine?" "Daha fazlası." Dedi Ali. "Medusa'nın gözyaşlarını çalacağım. Ve yaptığı tüm büyüler bozulacak."