"Araçla dönerken çevirmeye takılma şansımız toplu taşımaya göre daha yüksek. Evden çıkar çıkmaz, bir kaç sokak uzaklaşıp taksiye atlarız. Metrobüse kadar sıkıntı çıkmaz. İndiğimiz durakta da kontrol noktası var mı bakarız, ordan dolmuş kanalıyla safe house. Tüm süreçte sırt çantaları taşıyacağız, genciz göze batmayız."
Tuğra: "Tabi ex amerikan özel kuvvetleri gibi gömlek giyip, gözlük takmazsan."
Sarp: "Hippi gibi takılalım istersen, piercing felan da yaptıralım. Hiç dikkat çekmeyiz."
Tuğra: "O değil de acaba hangi model silahlardan alacağız. Cemre kesin bize dandik tabancalardan ayarlatmıştır."
Sarp: "Biz mi seçeceğiz yoksa önceden anlaşmışlar da biz sadece teslim almaya mı gidiyoruz?"
Tuğra: "Seçmelik pozisyonumuz olmaz heralde ya."
Sarp: "Aynen." Dediğinde, hesabı beklerken oluşacak zaman kaybını göze almaktansa, masadan aynı anda kalkıp hesabı ödediler. "Eve gidip üstümüzü değişelim direkt çıkalım, anca gideriz." Dedi Sarp.
Tuğra: "Tam da iş çıkışı saati ya, ne biçimdir trafik..."
Eve vardıklarında hızlıca üstlerini değiştiler. Sarp'ın traş olduğunu gören Tuğra; "Napıyorsun ya kız istemeye gitmiyoruz amına koyim, silah almaya gidiyoruz!"
Sarp: "İkisi de aynı şey. Masum görünmem lazım."
Tuğra: "Toplum içinde kamuflaj yapıyorsun yani kafana göre?"
Sarp: "Aynen, senin hiç ihtiyacın yok mesela sakalın çıkmıyor çünkü. Beni oyalama, 9 dakikaya çıkıyoruz."
Hava soğumuş ve de sertçe esiyordu yeni traş olmuş suratına Sarp'ın. Her adımda daha da keskinleşiyordu surat hatları. Daha fazla adım atmadan kendi kurduğu toplu taşıma yöntemini terk ederek, iki araç arasına sıkışmış arabasına yönelip, ilerlemeye başladı. Arkadan Tuğra'nın alaycı sesi yükseldi "Ne oldu ya Sarp Şimşek, kendi planına sadık kalamadın mı?"
Sarp: Akıllıca bir cevap vermesi gerekirmişcesine; "Daha iyisi karşına çıktıkça, bir öncekine sadık kalmak aptallık yapıyormuş gibi hissettirir, ben koşullara göre davranma taraftarıyım." Diye işledi Tuğra'nın aklına cümlelerini.
Tuğra hiç itiraz etmedi, çünkü hem kendi hislerine hem de Sarp'ın öngörülerine güveniyordu. Yola çıktıklarında yaklaşık 5 dakika fazla bir şey konuşmadan yolu ilerlediler. Telefonları sinyal vermesin diye yanlarında olmadığından Tuğra İnstagram'dan ilişkisinin sıfatı belli olmayan kızla konuşamıyordu. Radyoyu açtı, önce kanalları dolaşıp kulaklarını rahatlatacak bir şeyler aradı, fakat hep pop saçmalıklarıyla doluydu kanallar. Dinle ilgili bir kanaldan sonra tok bir sesin okuduğu şiirde durdu Tuğra.
Radyo: "Kedi gibi ayakları var, şeftali misali poposu.
Hele o pembe dudakları, gün batımı gibi pembe.
Hiç sektirmez her an kahve, uyumadan önce bile.
Oturur sandalyeye sanır kendini sade, bilmez nasıl tavşan gibi duruyor orda aheste aheste. Dizleri yorgun, bazen ağrılı. Takar bileklerine halhalı. O an pürüzsüz teninde parlar higlighter'ı. Kör eder gözü, kalbi felç. Ufacık elleri var yaratıcı yemekler yapan. Minicik külotları var poposunu saran. Elin gitmek ister bazen yüzüne, bazen göğüsüne. Öyle bir kız aynanın karşısındaki kız. Çeker eyeliner'ı gözleri kapalı. Siker atar geri kalanı. Bırakmaz kırıntı tabakta eğer domates varsa. Ondan güzeli yok ekmeği salataya daldırınca, parlatıcı gibi durur dudaklarında zeytinyağı. Ağlatır doğallığıyla kıskançları. İşte öyle bir kız aynanın karşısındaki..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşüş
General FictionSarp ve Tuğra sonun başlangıcına adım atmak üzereydi. Geri dönüşü olmayan, uç noktada travmalar ve hisler yaşamanın eşiğinde bardaklarını yudumlayıp, mermilerini siliyorlardı tutukluk yapmaması için tüfeklerinin. İkisi de daha önce yıllarca, genel...