Arkadan gelen Duman melodileri yeterince melankolik geliyordu. Rakı içmeyi sevmese de, ruh hali onu dolaba kadar itmeyi başarabilmişti. Dolaptaki Makedon rakısını gözüne kestirdi. Başının sağ tarafını avuçlayıp ağrısını gidermeye çalıştı. Parçanın can alıcı solosu geldiğinde buzlar çoktan erimişti. Bardağa uzanmak için elini uzatmayı denedi Sarp, daha çok geç olmadan. Gerçi ısınsa da içerdi ya, acelesi yok aslında. Onun derdi daha çabuk bardağı doldurmak. Kulağından gitmek bilmeyen uğultuyla bir oldu düşünceleri. Sanki kafasının üstünde biri oturuyordu, daha çok kafasının sağına çullanıyor gibi. İçmediğinde daha çok aklını kullanıyordu şüphesiz, ama henüz kalbini dinlemeyi kesmeye niyeti yoktu. Şu an aklına da ihtiyacı yoktu. İhtiyacı olan tek şey bir kaç anı hatırlayıp, bunun için üzülmek. Buna gerçekten ihtiyacı vardı, çünkü hiç fırsatı olmamıştı. Daha çok yeni ayrıldığı ya da yenisini düşünmediğinden "eski" diye sıfatlandıramadığı sevgilisiyle ilgili bir kaç parça açtı Sarp. Boş bakışlarının altında kurduğu hayalleri oynattı aklında. Aklını da oynatıyor gibi hissetti ve kesti o an her şeyi. Aslında çalan telefon onu uyandırdı.
Sarp: "Alo..."
Berkay: "Sen bugün Samsun'a bilet alacaktın la?"
Sarp: "Ne zaman dedim?"
Berkay: "Dün dedin."
Sarp: "Bugün günlerden ne?"
Berkay: "Bilmiyorum ki."
Dedikten sonra çaresizce gülüştüler. "Ben dönmüyorum." Diye hafifçe dudaklarını çarpıştırdı Sarp. Kısa geçen telefon konuşmasından sonra bardağı masanın üstünden alıp, mutfağa götürdü. Yarısı hala bardakta içilmeyi bekleyen rakıyı döktü ve bardağı elleriyle yıkayıp dolaba ters koydu. Dişlerini fırçalarken gözleri dalıp gitti, ama boşluğa. Yatağa vardığında ise koşulları yabancılamadığı, ait olmadığı bir yastığa gömdü kafasını. Dileği çabuk uyumaktı, başka bir şey değil.
"Şimdi mafyaya girdim öyle mi? kendine sordu gözleri kapalıyken. Güldü içinden, yoktu hali yanaklarının. Biraz endişe, biraz motive. Hemen ne zaman çıkacağını planlamaya başladı. Çünkü Sarp tam olarak garantici insanlardandı. "Birini öldürmek zorunda kalırsam?" diye sordu kendine. "Ya cezaevine girersem?" diye de yineledi paranoyalarını. Uyuyakalmadan önce, bilinçliyken en son düşüncesi "Bir yolunu bulurum." oldu.
Pazartesi olup şirkete gittiğinde Cemre orada yoktu. Telefonuyla onu aradı.
Sarp: "Neredesin oğlum, evrakları ayarladım geldim yoksun piyasada?"
Cemre: "İyi git muhasebeye sarı bi karı var orda, evrakları ver direkt "Ben Sarp ŞİMŞEK yeni muhasebe çalışanıyım" de.
Sarp: "Silah çekip donlar aşağı, memeler fora diyeyim istersen?"
Cemre: "Memeleri küçük oğlum o karının hatırlıyorum onu."
Sarp: "Zaten kadının bi saçını bir de memelerini hatırlıyorsun, adını bile bilmiyorsun amına koyim"
Cemre: "İşim gücüm var oyalama daha beni..."
Sarp: "Bu arada taşıma ya da bulundurma ruhsatı alma şansım yok. Sorumlu olmam lazımmış, ya da müşavir."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşüş
Fiction généraleSarp ve Tuğra sonun başlangıcına adım atmak üzereydi. Geri dönüşü olmayan, uç noktada travmalar ve hisler yaşamanın eşiğinde bardaklarını yudumlayıp, mermilerini siliyorlardı tutukluk yapmaması için tüfeklerinin. İkisi de daha önce yıllarca, genel...