Başlamadan önce not: Bu kısa korku hikayesini kendi sesimden YouTube kanalıma uğrayarak dinleyebilirsiniz. Kanalıma abone olmayı unutmayın:)
Her gece uyanmak nedir bilir misiniz? Huzurlu uykunun bozulmasıyla gerçek dünyaya açılan geçiş kapılarından geçmek. İçinizde tanımadığınız bir korku ile tavana bakmak. Dışarısı kapkarayken ve bazen yağmur sanki bir tehlikeyi haber verircesine yağarken. Bir farenin peyniri kemirdiği gibi düşünceler beynimi kemiriyordu. Ve ben nedenini hiç bilmiyordum.
Son birkaç gündür daha huzursuz uyanıyordum. İçimde kötü bir his dolanıyor ve beni içten içe daha da rahatsız ediyordu. Huzursuz olmam için elle tutulur bir neden yoktu ama huzursuzdum işte. Ne yapacağımı bilmeden gecenin bir köründe dolaşmaya başlamıştım. Yatağa yeniden dönüp sıcacık bir uyku çekmek her gün biraz daha zaman alıyordu. Yalnız ve bitap mıydım?
O gece yine içimde bir ağırlıkla uyanıverdim. Yatağımı terk edip karanlık evimin koridorlarını dolaşmaya başladım. Nereye gittiğime dair bir fikrim yoktu, sanki ayaklarım gidiyor ve ben onları takip ediyordum. Kontrolün bende olmadığı hissi her gece ele geçiriyordu düşüncelerimi. Parkeden çıkan ses ve ben yapayalnızdım.
O an sanki bir şey beni zihnimde dürttü, pencereye yöneldim. Gece uyandığımda hiç pencereye gitmezdim. Ama o dürtü beni o gece cama doğru itmişti. Yavaş yavaş ilerledim. Perdeyi ucundan tuttum. O an içim ürperdi. Tereddüt ettim. Neden buradaydım ve neden gecenin bir vakti pencereden bakmalıydım? Merakıma karşı koyamadım. Perdeyi hafifçe kaldırdım. Pencereden dışarıya baktığım o an sanki kalbim göğsümden sökülecekti.
Dışarıda, bahçemin tam ortasında ay ışığında dans eden bir palyaço vardı. Gözlerime inanamadım. Gecenin bir vakti, bir palyaço. Gerçek olamazdı. Ben hala uykuda ve rüyadaydım.
Gözlerimi ovuşturup yeniden baktım. Palyaço hala oradaydı. O bembeyaz suratı ve kırmızı burnu inkar etmek imkansızdı. Rengarenk tulumu içerisinde senkronize hareketlerle sağa sola kıvrılıyordu. Zihnimde onun hareketlerine uygun bir sirk müziği çaldım. Hayranlıkla onu izlemeye devam ettim. Palyaço hiçbir şeyi umursamadan dansını sürdürüyordu. Bazen çiçeklerin yanında duruyor ve onları kokluyordu. Bazen de eğilip çimenleri okşuyordu. Ama dansını hiç aksatmıyordu.
Pencerenin kenarından ayrılamadan ona bakakalmıştım. Sanki hipnotize etmişti beni. Ben ona kilitlenmişken palyaço bir ağacın yanına gitti ve aniden yok oldu. Yine gözlerime inanamamıştım. Bu kesinlikle hayaldi. Zihnim bana baştan beri oyun oynuyor olmalıydı. Ama yaşadıklarım geçek gibiydi. Gerçekti, hissetmiştim. Palyaçonun yok oluşu canımı sıkmıştı. Onun varlığına inanmıştım. Bu gerçeküstü yok oluş bende hayal kırıklığı yaratmıştı. Gördüklerimin hayal olduğuna kendimi inandırıp hayıflandım ve yatağıma döndüm.
Daha sonra bu olayı takip eden her gece aynı şey oldu. Her karanlık gecede uyanıp pencereye gittim. Palyaçoyu her seferinde bahçede dans ederken buldum. Yine renkli kıyafetinin içinde zıplayarak dansını ediyor; çiçeklerle, ağaçlarla ve toprakla oyunlar oynuyordu. Her gece aynı hayal ya da rüya görülür mü? Hiç sanmıyorum. Gördüklerim zihnimin baya oynadığı bir oyun değildi kesinlikle. Artık buna emindim. O her seferinde bir objenin arkasından aniden yok olsa da.
O gün yine uyanmıştım uykumdan ve yine zihnim ayaklarımı pencereye götürmüştü. Gece rutinim başlamıştı. Perdeyi her zamanki gibi araladım ve bahçeye göz attım. Palyaço her zamanki gibi oradaydı, yalnızca bir farkla. Bu defa elinde bir kürek tutuyordu.
Bahçenin ortasında bir çukur vardı. Bir insanın rahatlıkla girebileceği bir çukur. Palyaço ise içindeydi. Çıkardığı toprakları kürekle dışarı atıyordu. Hızlıydı, sanki acelesi varmış gibi kazıyordu. Bir an için durakladı ve şaşkınca baktı. Neredeyse boy hizasını geçmiş olan çukurda eğildi ve gözden kayboldu.
Benimse içimi tarifsiz bir korku kapladı. Sanki bahçemin bu davetsiz misafiri benim mezarımı kazıyordu. Ve şimdi nereye gitmişti?
Sorum kısa sürede cevap buldu. Palyaçonun kafası yeniden çukurun üzerinde gözüktü. Elinde bir çiçek tutuyordu. Çiçeğe iç geçirerek baktı. Yaprağına bir öpücük kondurdu ve yeleğinin cebine yerleştirdi. İçim rahatlamıştı. Benden uzak olması ve beni görmemesi kendimi güvende hissettirdi.
Tam o anda palyaço sanki zihnimi okumuş gibi aniden döndü ve bana bakmaya başladı. O korkuyla ufak bir çığlık attım ama gözlerimi ondan ayıramadım. Palyaço elindeki küreği toprağa sabitledi ve çukurdan dışarıya çıktı. Gözlerini bana dikmiş vaziyette eve doğru yürümeye başladı.
Ne yapacağımı bilemedim, sanki felç olmuştum. Beni almaya mı geliyordu? Ne yapacaktım? Nasıl karşı koyacaktım? Ben bunları düşünürken o aniden yürümeyi bırakıp duruverdi. Sağ elini havaya kaldırarak parmağıyla mezarı işaret etti. "Bu mezar senin için" der gibiydi.
Palyaço arkasını döndü, hızlı adımlarla yeniden çukura yöneldi. Küreği kavradı ve gözlerimin önünde yok oluverdi.
O ortadan kaybolduktan sonra telaşla gözlerimi bahçede gezdirdim. Hiçbir yerde yoktu. Her gece olduğu gibi yine buhar olmuştu. Ve ben de yine her gece gibi bir daha gelmemesini diledim. İçimden bunun için dua ettim. Ruhumu sakinleştirdim ve sessizce kaldım. Ta ki arkamdaki dolap kapısının açılma gıcırtısını duyana dek!
Not: Hikayenin büyük birbölümü benim tarafımdan yazılmış olup bir bölümü creepypasta.com daneklenmiştir.
![](https://img.wattpad.com/cover/124722656-288-k188479.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korku Hikayeleri & Creepypasta (Cem'den Dinle)
Terror"Işıkları açtığında dehşete düştü. Okuyabildiği sadece üç kelimeydi: Lütfen bize gel." Biraz korkmak istiyorsan doğru yerdesin. Karanlıkta, belki bir ateş başında anlatılacak birbirinden ürkütücü korku hikayeleri hazırladım sana. Gece rahat uyuyamay...