Cadılar Bayramı'nı sever misiniz? Evet, ben de severdim. Bu seneye kadar. O gün yaşadığım olay beni mahvetti. Sürekli diken üstündeyim, korku içinde yaşar oldum. Artık Cadılar Bayramı'ndan nefret ediyorum.
Arkadaşlarım ve ben bu yılki cadılar bayramında şeker avına çıkmaya karar vermiştik. İnsanlardan sepetler dolusu şeker toplamak ve etrafı tuvalet kağıtlarıyla süslemek isteyen zararsız ergenlerden başka bir şey değildik. Gerçi polisler ortalığı batırdığımızı düşünüyordu ya neyse. Büyük bir mahallede yaşıyorduk, o sebeple bakılacak çok yer vardı. İki saat boyunca evleri yumurtaya bulayıp tuvalet kağıtlarıyla rezil ettikten ve polislerden şansın yardımıyla kaçtıktan sonra artık geceyi sonlandırmaya hazırdık.
Tam o sırada karanlık bir sokağın başında durduk.
"Sizce gitmeli miyiz?" diye sordu arkadaşlarımdan biri.
Diğer bir arkadaşım "Anlaştık, son bir sokak daha." diye cevap verdi.
Göz ucuyla karanlık sokağa baktım, sonunu göremiyordum. Sokakla alakalı tuhaf bir his vardı içimde. Sanki buraya ait değildi. Evler mahalledekilerden tamamen farklıydı. Terk edilmiş gibi görünüyorlardı. Ne evlerde ne de sokakta en ufak bir ışık yoktu.
Huzursuzdum. "İçimde kötü bir his var beyler." dedim.
"Korkak bir tavuk gibi davranma David. Sadece birkaç eve uğrayıp gideceğiz. Eğer yine polisleri çağırırlarsa hemen sıvışırız." Konuşan arkadaşımdı. "Lanet olası yer çok karanlık."
Hayalet hikayeleri anlatıp şakalaşırken kömür karası sokaktan yürümeye başladık. Bense izlendiğimiz düşüncesini aklımdan çıkaramıyordum. Evler gerçekten değişikti, hiç normal görünmüyorlardı. Bir şeylerin ters gidecek gibiydi, en azından ben öyle hissediyordum. Biz ilerledikçe diğer sokakların ışıkları giderek azaldı.
"Tamam, burası iyi." dedi biri. Çantamız yumurta ve tuvalet kağıdı doluydu. Hemen işe giriştik. Ortalığı elimizdeki malzemelerle birbirine katarken birkaç dakika önceki endişemizi neredeyse unutmuştuk. Derken yüksek bir ses sokakta yankılandı.
"O neydi öyle?" diye sordum.
"Hemen saklanın!" Arkadaşlarımdan biri bağırmıştı.
Hepsinin kaçışarak bir duvarın arkasına saklandıklarını gördüm. Ben de paslı bir çöp kutusunun arkasına gizlendim. Hiçbir şey göremiyordum çünkü etraf zifiri karanlıktı. Sadece evlerin mavimsi dış cepheleri çarpıyordu gözüme. Birazcık ışık için pantolonumdan cep telefonumu çıkardım ve fenerini yaktım. Lanet olsun! Telefonumda sinyal yoktu, çekmiyordu. Hani bu civarda düzinelerce baz istasyonu vardı ha?
Cep telefonu fenerini sokağa tuttum. Yine o ses gelmişti ancak bu sefer daha şiddetliydi. Geri çekilip yeniden baktım. Tüm arkadaşlarım oradaydı. Hepsi sokağın ortasında duruyorlardı. Yanlarına gittim. "Sizce bu ses nereden geliyor? diye sordum. Kimse bana tepki vermedi.
"Çocuklar?" Sesim endişeli çıkıyordu.
O sırada aniden hepsi bir ağızdan konuştu. " Senin ruhunda ulaşamadığım bir şey var. Ama onu ele geçirmenin bir yolunu bulacağım."
"Lanet olsun, siz ne....." Sözümü bitiremeden hepsi üzerime doğru koşmaya başladılar.
Onları görünce ben de panikle kaçmaya başladım. Karanlık sanki sonsuza kadar sürecekmiş gibi geliyordu ben evlerin yanından hızla geçerken. Beni kovalamaya devam ediyorlar mı bilmiyordum. Bir ışık veya insan görmek için etrafa bakıyordum. Dikkatsizliğim yüzünden duvara çarptım ve kendimi yerde buldum. Ayağa tekrar kalktığımda karanlığa gömülmüş sayısız gökdelenin önümde uzandığını fark ettim. Bütün şehrin elektriği gitmişti. Tamamen şoktaydım. Sorular beynimde dönüp duruyordu. Neler oluyordu? Neredeydim? Geri dönebilecek miydim? Tam o sırada arkamda sesler işittim. Kalabalık bir grup insan bana doğru geliyordu. Arkadaşlarımın yanına başkaları eklenmişti.
Sadece "Kahretsin!" diyebildim. Önce durdum, daha sonra bu kararımdan pişman oldum. Tekrar hızla koşmaya başladım. Arkamdaki ayak seslerini işitebiliyordum.
Başka bir sokakta durdum. "Sanırım kurtuldum" dedim kendi kendime.
"Hayır, kurtulmadın." dedi karanlığın içinden garip bir ses.
Korkuyla sesin geldiği yana döndüğümde daha kalabalık bir grubun önümde durduğunu gördüm. Yolu kapatmışlardı. Önlerindeyse uzun boylu biri duruyordu. Siyah bir cüppesi vardı. Cüppenin başlığı yüzünü gizliyordu.
"Benden ne istiyorsun?" diye bağırdım. Yüzünü görmüyordum ama bana baktığını hissediyordum.
"Ruhunu istiyorum, aynı arkadaşlarınkiler gibi. Sende özel bir şey var. Sana ulaşmamı engelliyor. Ancak hiçbir ruh beni uzak tutamaz. Kuklam olmaya hazırlan." dedi görünmeyen dudaklarının arasından. Sonra grup bana doğru yürümeye başladı.
O an sonumun geldiğini hissettim. Tanımadığım bir güç beni kendine çekiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Son bir çaba ile ters tarafa doğru koşmaya başladım. Hareketlerim ağırlaşmıştı ama elimden geldiğince hızlı davranmaya çalışıyordum. Derken ayağım bir şeye takıldı. Yere kapaklanırken kafamı asfalta çarptım. Ardından her yer karardı.
Gözlerimi açtığımda yatağımdaydım. Sabah olmuştu. Geceden kalma yumurta ve şeker dolu çantam yanımda duruyordu. Başucumdaki dijital saate baktım. Sabahın yedisiydi ve tarih 1 Kasım'dı.
Bir süre yatağımda uzandım. Gece eve gelip uyuyakalmıştım. Yaşadığımı sandığım her şey bir rüyaydı. Berbat bir kabus görmüştüm. Hala kalbim çarpıyordu. Yaşadıklarımı tekrar hatırladım. Tek kelimeyle dehşet vericiydi ama artık güvendeydim.
Okula gitmek için yatağımdan kalktığımda dolabımın üzerine yapıştırılmış bir kağıt gördüm. Onu yerinden söktüm. Arkasını çevirip baktığımdaysa dehşetle elimi ağzıma götürdüm. Kağıdın üzerine siyah mürekkeple bir not yazılmıştı.
"Seni unuttuğumu sanma."
Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri tarafıma aittir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korku Hikayeleri & Creepypasta (Cem'den Dinle)
Horror"Işıkları açtığında dehşete düştü. Okuyabildiği sadece üç kelimeydi: Lütfen bize gel." Biraz korkmak istiyorsan doğru yerdesin. Karanlıkta, belki bir ateş başında anlatılacak birbirinden ürkütücü korku hikayeleri hazırladım sana. Gece rahat uyuyamay...