Palmiye

65 10 2
                                    

Palmiye gözlerini açtığında çevresine bakındı, güneş çoktan doğmuştu. Ama onu uyandıran bu aydınlık değildi. Kulakları bir anda tıkanmış ve onun suyun içerisinde boğuluyormuş gibi bir his yaşamasına neden olmuştu. Bu da onu sıçratmıştı. Doğrulup oturdu ve çenesini oynatarak kulağındaki tıkanıklığı geçirmeye çalıştı. Neyseki fazla uğraşmadan kulakları normal duyma yetilerini geri kazandılar. Yatağından doğrulup oturdu ve odasına bir göz attı. İki metreyi biraz aşan boyuna uygun eşyalarını yapmasına Çınar yardım etmişti. O istesende istemesende yardıma ihtiyacın olduğunu hemen anlar ve sormaya bile gerek duymadan işin ucundan tutardı.
Ö

z ailesinden göremediği sevgiyi buradaki yeni ailesinden görmüştü. Onun boyuyla alay edenlerin başını kendi ailesi çekiyordu. Her zaman basketbolcu olmak istemişti ama ailesi onun için en uygun işin bir sirkte çalışmak olduğunu söylerlerdi. Ona ismiyle çağırmak yerine sırık diye seslenirlerdi. Tabi evde bile kendisine yapılan muamele bu şekildeyken dışarıdaki insanlar öldürmekten beter ediyorlardı.
Ayağa kalktı ve hızlıca üzerini değiştirdi. Dün akşam Sakura'ya kahvaltı için bahçeden birşeyler toplıyacağını söylemişti. Kendini bildi bileli onun için ağızdan çıkan herşey bir söz hükmündeydi. Bu yüzden meyve sebze toplama işini ne kadar çabuk hallederse içi o kadar çabuk rahat edecekti. Kısacık saçlarını şöyle bir tarayıp merdivenlerden hızla aşağı indi. Sakura çoktan oturma odalarıyla birleşik halde inşaa ettikleri mutfağa geçmiş, Balsa'nın getirdiği yumurtaları haşlamaya başlamıştı. Çınar ise Ceviz ile beraber oturma odasındaki eski deri koltuğa oturmuş alınacak listesi konusunda bir şeyler konuşuyordu. Çınar'a farkettirmeden onu bir kaç saniye izlemek için kendine izin verdi sonrada mutlu mutlu
"Hepinize günaydın" diye seslendi.
Ceviz ve Çınar ona gülümseyerek karşılık verdiler ama Sakura onu duymamış gibiydi. Dalgın dalgın tencerede ısınan sütü karıştırıyordu. Palmiye herkesin her gün kendini iyi hissetmeyebileceği konusunda duyarlıydı. O yüzden onu rahatsız etmeden ayakkabılarını ayağına geçirip dışarı çıktı.
Hava bu gün çok güzeldi. Tabi güne her zaman Çınar'ı görerek başlaması ayrı bir güzellik katıyordu. Mutlu mutlu meyve toplarken kullandığı kovayı aramaya başladı. Geniş bahçelerinin düzeniyle, ekilecek olan ekinlerle, dikilecek olan sebzelerle ağaçların budanması veya meyvelerin toplanmasıyla kısaca tüm bahçeden sorumlu olan Palmiye'ydi. Buraya ilk geldiklerinde onun en çok sevdiği şey onları gözlerden uzakta tutacak ve bahçelerini bir çit gibi sarmış olan uzun ağaçlardı. O kadar güzel, o kadar aldırmaz, o kadar sakin duruyorlardı ki iş bölümü yapılırken sıra bahçe işlerine gelince hemen kendini öne atmıştı. Hem uzun boyunun en fazla burada işe yarayacağını düşündüklerinden hem de açık havayı sevdiğini bildiklerinden kimse itiraz etmemişti.
Sıra isim seçme işine gelincede kendiyle özdeşleştirdiği Palmiye ağacının ismini tercih etmişti. Uzundu ve kendinide boyunuda seviyordu. Ayrıca güzel olduğuna da emindi. Çünkü insanlar boyuyla alay etselerde güzel olduğunu her zaman kabullenirlerdi.
Aradığı kovayı Ceviz'in odasının penceresinin önünde buldu. Bir kaç adımda oraya yetişti ve eğilip kovanın tutacağından tutup çekti. Çekmesiyle de yere kapaklanması bir oldu. Hemen ayağa kalktı ve üzerine yapışan tozları silkeledi. Sonra ayağını daha sağlam yere bastı ve kovanın kulpuna asılarak çekti. Ancak bu seferde kulp elinde kaldı. Kova resmen yere mıhlanmıştı. Kulpu elinden bırakıp kovanın kenarlarından tutup kaldırmaya çalıştı. Ancak kovayı milim oynatamadı. Doğruldu ve kaşlarını çatıp kovayı incelemeye başladı. Kova kuma gömülmemişti. Tam olarak toprağın üzerinde duruyordu ve içide boştu. Hatta Palmiye kovanın içerisine elini sokup bundan emin oldu. Kovanın yerden kalkmaması için hiç bir neden olmamasına rağmen yerinden milim oynamıyordu. Daha fazla gecikirse kahvaltıda onun yüzünden gecikebilirdi. Bu yüzden kovaya sert bir bakış daha attıktan sonra arkasını döndü ve seradaki domates ve salatalıklardan bir kaç tane kopardı. Sonra mısırlara yöneldi ve onlardanda bir kaç tane topladı. Eriklere ve kirazlarada hızlıca göz attı. Bu gün ikisindende bir sepet toplayabilirdi. Akşam herkes işini bitirip bir araya geldiğinde ve o keyifli sohbetlerini etmeye başladıklarında günün bütün yorgunluğu kalkıyordu üzerinden. O sırada meyve yemek gördüğü kadarıyla hepsinin hoşuna giriyordu. O yüzden akşama hangi meyveden ne kadar toplayacağını zihnine not ederek Sakura'nın yanına gitti.
Tahmin ettiği gibi Sakura çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı. Ama hala dalgın gözüküyordu. Topladıklarını tezgaha bıraktı. Sakura onları yıkarken ona,
"İyi misin?" diye sordu.
Sakura onun kendisiyle konuştuğunu anlayınca,
"Ha? Ben mi? İyiyim. Sadece kendimi hala uyanamamış gibi hissediyorum. Sabah çok garip bir şey ol-"
"Listeye ekleyeceğiniz başka bir şey kaldı mı?" diye seslendi Çınar. Anlaşılan onların konuştuğunu görmemişti.
Sakura biraz düşünüp,
"Ben istediklerimi sabah yazdım. Benden yana başka birşey yok" dedi.
Ama Palmiye az önce toplama kovasını kırmıştı ve bu zaten yedek olandı. Yani iki tane toplama kovası istemesi gerekiyordu. Sakura'yla konuşuyor olduğunu unutup Çınar'ın yanına gitti ve oturdu. Ona bahçede acil ihticı olan şeyleri söylerken Çınar'ın onaylayarak not almasını izledi. Son olarak da artık deliklerini bantların bile tutamadığı hortumdan bahsedip bir tanede sulama hortumu istedi.
Çınar düşünceli düşünceli listeye bakarkende bakışlarını ondan ayırmadı.
"Bu ay beklediğimizin üzerinde giderimiz olacak gibi. Sanırım takas için yanımda bir tane de koyun götürsem iyi olacak." dedi Çınar ve ayağa kalktı.
O sırada mutfak tarafından Sakura'nın sesi geldi.
"Kahvaltı hazır, biriniz Balsa'yı çağırabilir mi?"
Çınar kapıyı arkasından kapatana kadar Palmiye sessizce onu gözledi. Sonra yerinden kalkıp yavaşça mutfağa doğru ilerlerken Çınar'ın duygularını öğrense nasıl bir tepki vereceğini düşunmeden edemedi...

Zaman KırılmasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin