Ceviz geri döndüğünden beridir yani 1 hafradır resmen göz hapsindeydi. Evin dışına çıkmak şöyle dursun çoğu zaman kendi odasında bile yalnız kalamıyordu. Muhtemelen kendiyle baş başa kaldığı tek yer tuvalet ve banyoydu.
Ancak artık ikinci haftanın sonunda her şey düzene girmeye, herkes kendi işine bakmaya başladı. Ceviz artık rahatsız edilmeyeceğine emin olduğu gün odasında gizlediği makinesini masasının üzerine koydu. Onu tekrar sökecek ve inceleyip tam tersi yönde çalışan bir makine yapacaktı. Makinesini çalıştırıp gelecekte olduğunu anladığı ilk andan beri aklında olan şey buydu. Geçmişe gidebilmek... Belki o zaman ailesinin başına gelen şeye engel olabilirdi. Tabi bunun olma ihtimali hiç olmayadabilirdi. Çünkü makinenin onu şu anda yaşadığından kaç yıl sonrasına götürdüğünü bilmiyordu. Ama katrilyonda bir ihtimal bile olsa kesinlikle denemeye değerdi.
Ceviz yalnızca bir kaç saat çalışmıştı ki evlerinin önündeki çakıl dökülmüş yoldan gelen bir araba sesiyle irkildi. Makinesinin üzerine hafif bir çarşaf atıp hızla odasından çıktı. Çınar ve Balsa üst kattan yüzlerinde şaşkın bir ifadeyle hızla aşağı indiler. Sakura ellerini sildiği havluyla beraber mutfaktan diğerlerinin yanlarına gelirken dış kapıdan içeri hayli tedirgin görünen Palmiye girdi.
"Simsiyah bir araba buraya doğru geliyor" dedi diğerlerinin sorgulayan yüzlerine cevaben. Sonra Çınar'a dönüp,
"Neden geliyorlar dersin? Bi sorun mu var acaba? Ne sorun olabilir ki? Onları burada istemiyorum Çınar. Her kimseler onları burada istemiyorum"
Diğerlerinden de onaylar mırıltılar yükselince Çınar,
"Sakin olun. Önce bir bakalım gelenler kim ve neden gelmişler. Belki yollarını kaybetmişlerdir." dedi kendi sözüne kendi de inanmayarak.
O daha cümlesini yeni bitirmişti ki arabanın evlerinin önüne park etmesinin ve dört kapısınında açılma sesini duydular. Çınar, gelenler evlerine daha fazla yaklaşmasınlar diye hızla kapıyı açıp verandaya çıktı. Gelenlerden biri polis kıyafetli diğer üçü siyah takım elbiseliydiler. Hepsinin gözlerinde güneş gözlüğü vardı. Polis gözlüğünü çıkararak,
"Merhabalar" dedi. Dudağında memnuniyetsiz bir gülümseme, gözlerinde ise neredeyse aşağılama sayılabilecek bir bakış vardı.
"Merhaba" diye karşılık verdi Çınar 80 yaşında dedeleri andıran sesiyle. Onun yüzünde de polisinkine çok benzer bir ifade vardı.
Polis Çınar'ın arkasındaki kapıdan yarı yarıya kafalarını uzatmış merakla kendisine bakan fiziksel olarak oldukça farklı insanları görünce kaşları hafifçe kalktı ve yüzünde alaylı bir gülümseme oluştu.
"Biz" dedi eliyle diğer üçünü de göstererek "buraya" şimdi parmaklarıyla toprağı işaret etti "araştırma yapmaya" bir büyüteçten çevresini inceliyormuş gibi yaptı "geldik" şimdi de bir robotun yürüyüşünü taklit eder gibi yaptı. "Beni" kendisini gösterdi "anlıyor musunuz?" isaret parmağıyla şakağını işaret etti.
"İşte bir ön yargılı daha" diye düşündü Sakura. "Sırf dış görünüşümüz onlardan farklı diye zihinsel olarak da onlarla denk olamayacağımızı düşünüyorlar. Pis sefil..."
Çınar onun hareketleri karşısında diğerlerini de şaşırtan bir kahkaha attı.
"Sizi ilk gördüğümde kıyafetinizden ötürü polis sanmıştım. Ama yanlış kostüm giydiniz sanırım. Daha çok palyaço gibisiniz." Sonra polisin öfkelenen yüzüne dik dik bakarak konuşmasına izin vermeden, "Buraya ne için geldiyseniz ilgilenmiyoruz. Arazimizi derhal terk edin" dedi ve arkasını döndü.
Polis " Buraya ucubeler sirki açmışsınız ve bana palyaço diyorsun öyle mi?" d
iye bağırdı arkasından.
Çınar diğerlerini içeri kış kışlayarak kapıyı ardından sertçe kapattı.
Polisin tepkisine kimse şaşırmadı. İnsanlar her zaman kendilerinden daha farklı olanı aşağılama eğilimindeydiler. En azından çoğu böyleydi ve ne yazık ki buraya gelmeden önce ki hayatlarında bunu ağır deneyimlerle tecrübe etmişlerdi. Hepsi sessizce kapının önünde beklemeye devam ettiler. Sonra kapıları nazikçe çalındı.
"Beyefendi biz bakanlıktan geliyoruz. Şey... Çevre bakanlığından. Geçtiğimiz haftalarda yaşanan doğal afetle ilgili araştırma yapıyoruz. Çevreden bir kaç toprak örneği alıp gideceğiz. Tabi sizin için de bir sakıncası yoksa."
Adam o kadar kibar bir şekilde konuşuyordu ki Çınar'ın kasları havaya kalktı. Sessizce diğerlerine "Ne dersiniz? " bakışı attı. Balsa
"Burdan bir an önce gideceklerse ne yapıyorlarsa yapıp gitsinler" dedi. Diğerleri de omuz silkince Çınar,"O zaman elinizi çabuk tutun" dedi.
Ceviz pencereden dışarı bakınca davetsiz misafirlerinin takım elbiseli olanlarından iki tanesinin ellerine mavi eldivenler geçirdiklerini ve arabadan aldıkları çıtçırlı delil koyma poşetlerini andıran poşetlere bahçenin farklı yerlerinden aldıkları kum parçalarını koyduklarını gördü. Diğer takım elbiseli adam ise evin, bahçenin, arsanın, ağaçların, hayvanların, kısacası herşeyin resmini çekiyordu.
Ceviz onları izlerken daha önce fark etmediği bir şeyin farkına vardı. Daha öncesinde yani döndüğünden beridir makinenin tersine çalışmasının bir yolunu bulmaya kafasına o kadar çok takmıştı ki bunu fark edememesine şaşırdı. Fırtınanın o gittikten sonra başlaması çok ilginçti. Ve o döndükten sonra da tamamen durmuştu. Çınar onun dönüşünün sonraki günü şehre kum fırtınasıyla ilgili ayrıntılı bilgi edinmeye gitmişti. Bir kaç gazete getirmişti. Televizyondan aldığı bilgileri de onlarla paylaşmıştı. Fırtınada ölen ya da yaralanan olmamıştı ancak maddi hasarlar vardı.
Fırtına o gittikten yaklaşık bir saat sonra bir anda ortaya çıkmıştı. Ayrıca yaşadıkları ülkede daha önce bilinen tarih boyunca hiç kum fırtınası olmamıştı. Fırtına en şiddetli anına yaklaşık 3 saat sonra ulaşmıştı. O geldiği anda da hafif esintiler de dahil olmak üzere rüzgar tamamen kesilmişti. Fotoğraf makineli adamın flaşının gözlerini almasıyla kendine geldi.
Adamlar işlerini hızla bitirip geldikleri gibi geri döndüler. Ceviz'in içinde bu adamlarla ilgili hiçte iyi bir his yoktu. Ayrıca eğer teorisinde haklıysa yani fırtına onun makinası yüzünden çıktıysa kısa zamanda mutlaka geri döneceklerdi. Yani işini ne kadar hızlı bitirirse o kadar iyi olacaktı.
Üç günlük aralıksız sayılabilecek bir çalışmanın ardından odasına bu sefer bir not bıraktı ve digerlerine görünmeden tekrar ormana girdi.
Makineyi bozmayı göze alamadığı için onu parçalrına ayırıp ters yönde bir makine yapmaktansa herşeyi en baştan alın sıfırdan yeni bir makine yapmıştı.
Şu anda iki makine de sırt çantasından onu geçmişe götüreceğini umut ettiği makineyi çıkardı. Kalbi öyle hızlı çarpıyor ve eli heyecandan öyle titriyordu ki makineyi çalıştırmadan önce bir süre sakinleşmek için bekledi. Derin nefeslerinin ardından kendini sakinleştirdikten sonra sıfırdan yaptığı "geçmişe yolculuk" adını taktığı makinenin çalıştırma tuşuna bastı. Bir süre beklemesine rağmen hiç bir şey olmadı. Makinede her şeyi doğru yerleştirdiğine emindi. Ancak neden çalışmadığını bir türlü anlayamadı. Sıkıntıyla makineyi telrar çantasına yerleştirdi. Şimdide gelecek makinesini çıkardı. Onun çalıştırma tuşuna bir süre baktı. Oraya gitse ne yapacaktı ki? Onun işine yarıyacak olan gelecek değil geçmiş zamandı.
Ama sonra aklıne mor saçlı kız geldi. O gelecektendi ve muhtemelen teknolojileri şimdikinden çok daha ileri seviyedeydi. O zaman belki de ondan yardım isteyebilirdi. Tabi Ceviz'i geçen seferki araba antenini andıran şeyle şişleyedebilirdi. Ama ona yardıncı da olabilirdi. Ceviz küçücük de olsa bu ihtimale tutunarak makinesini çalıştırdı. Makineden yayılan gümüşi sis bulutu çevresindekileri silerken o ailesini bir daha görebilme umuduna sımsıkı sarıldı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Kırılması
FantasyZaman ve evren insan için hep anlaşılması zor bir noktada yer almıştır. Bir avuç genç hiç beklemedikleri bir anda kendilerini bu anlaşılmazlığın içerisinde bulurlar.