Çınar işlerini halledip kamyonetini evlerine doğru sürerken rüzgar şiddetini giderek arttırmaya başlamıştı. O şehir merkezine giderken hava bulutlanmaya ve hafiften rüzgar esmeye başlamıştı. Ancak şu anda Çınar havadaki şeyin bulut olduğuna emin değildi. Eğer bulutsa da hayatında hiç böyle bir bulut görmemişti. Bulut sarı renkteydi ve insanın üzerine bir anda kapaklanacakmış gibi duruyordu.
Çınar daha merkeze giderken içini bir sıkıntı kaplamıştı. O yüzden işlerini elinden geldiğince çabuk halledip eve dönmek istemişti. Şimdi de kamyonetin gazına, korkusu el verdiği ölçüde basıyordu. Yıllar önce ailesini kaybettiği kazadan beri araba kullanırken hız sınırını kesinlikle geçmiyordu.
O, yolda ilerlerken bir yandanda rüzgar hızlanmaya devam ediyordu. Öyle ki arabanın camına artık ağaçlardan düşen dal parçaları çarpmaya başlamıştı. Hava da güneşin henüz batmamış olmasına rağmen oldukça kararmıştı. Ama bu muhtemelen güneşin önünü kapatan kalın bulut tabakasından kaynaklanıyordu.Artık ufukta evlerini görünce derin bir soluk aldı. Eve yaklaştıkça kapının önünde kimsenin olmadığını görünce biraz şaşırdı. Çünkü o eve dönerken ev ahalisi siparişlerini dışarıda beklemeyi tercih ederlerdi. Tamam, şimdi hava rüzgarlıydı ama en azından pencereden onu gözleyebilirlerdi. İçinde ki sıkıntının büyümesine aldırış etmemeye çalışarak arabayı evin önüne park etti ve eşyaları indirmesine yardım etmeleri için seslendi. Ama rüzgar artık öyle kuvvetlenmişti ki sesini kendisi zor duydu. Arka koltukta ki poşetlerden taşıyabildiği kadarını yüklenip eve girdi.
"Heeey, millet, ben geldim."
Ama evin içerisinde kimse ona cevap vermedi. Artık içindeki sıkıntı onu telaşlandırmaya başladı. Elindeki poşetlerin hepsini hızla yere bıraktı ve buzdolabının üzerine muhtemelen o okusun diye asılmış olan notu görüp yanına koştu. Bu Sakura'nın el yazısıydı.
"Çınar biz ormana Ceviz'i aramaya gidiyoruz. Sen gittikten sonra o da ormana gitmişti. Ancak henüz dönmedi. Havanın durumu bizi endişelendirdiği için daha fazla duramadık. Sen onun dönme ihtimaline karşı evde kal."
Çınar yazıyı okurken elleri öyle çok titriyordu ki notu elinden düşürdü.
Neden bu kadar endişeliydi kendi de bilmiyordu. Ceviz muhtemelen hepsinin toplamından daha akıllıydı. Ama sonuçta gençti. Hatta Çınar'ın gözünde çocuk sayılırdı. Çınar kendine bile itiraf etmese de hatta buna yaşının bile uygun olmamasına rağmen onu oğlu gibi görüyordu.Titreyen dizlerine aldırış etmeden evin verandasına çıktı. Rüzgar artık öyle şiddetlenmişti ki gözünü açmakta bile zorlanıyordu. Ama bu gökyüzünde ki insanın korkudan kalbinin boğazında atmasını sağlayan manzarayı görmesine engel olmadı.
Gökyüzünde gri ve kahve renginden oluşan bir tabaka onların olduğu yöne doğru hızla geliyordu."Bu... İmkansız..." diyebildi kendi kendine. Sonra kendine geldi ve rüzgardan savrulmasına aldırış etmeden ormana doğru yöneldi. Ama o daha ormana adımını atamadan Sakura, Palmiye ve Balsa ağaçların arasından çıktılar.
Palmiye topallıyarak yürüyordu. Balsa ve Sakura onun kollarının altına girmişlerdi. Daha doğrusu girmeye çalışmışlardı. Çünkü Palmiye ikisi içinde çok uzundu. Çınar hızlıca yanlarına koştu ve onlara yardım edip Palmiye'yi içeri soktular. Onlar kapıdan içeri girince Sakura zorlukla nefes alarak,
"O... Gördüğümüz... Kum fırtınası mıydı?" dedi.
Bunu der demezde evlerinin camına küçük kum taneleri hızlıca çarpmaya başladı. Çınar,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Kırılması
FantasyZaman ve evren insan için hep anlaşılması zor bir noktada yer almıştır. Bir avuç genç hiç beklemedikleri bir anda kendilerini bu anlaşılmazlığın içerisinde bulurlar.