Kadın mutluydu, hem de hiç olmadığı kadar. Alt tarafı basit bir nottu aslında, eğer o notu adam yazmasaydı tabii. Kadın için bu kadar basitti,mutluluk. Sevdiği adamın ağzından çıkmış bir kelime bile onu tüm gün boyunca mutlu edebilirdi.
Yarın sabah yine söğüt ağacının altına oturacak ve yazı yazacaktı. İlk defa neşeli bir yazı yazacaktı. O kalın deri kapaklı defterdeki her bir kelimeden hüzün akıyordu. Kadının yazdıklarını hayat dolu biri okusa bile intihar ederdi. Bu deri kapaklı defterin birkaç satırlık mutlu kelimelere ihtiyacı vardı, kadının onca hüzünden sonra biraz tebessüm etmeye ihtiyacı olduğu gibi.
***
Ertesi gün sabah çiçekli ve fırfırlı bir elbise giydi, eline deri kapaklı defterini, uğurlu kalemini aldı. Söğüt ağacı her zamanki yerinde onu bekliyordu. Ağacın altına oturdu, etrafa bakınmaya başladı. Orta yaşlı bir adam, sevdiği adamın kapısını çaldı. Tüm dikkati bir anda oraya kaymıştı. Kapıyı sevdiği açtı, sabah sersemliği üzerinde niye geldin dermişçesine bakıyordu. Kadın kralını da görmüştü ondan mutlusu var mıydı artık.
Orta yaşlı adam "Hayırlı olsun! Haftaya söz varmış. Hiç de haber vermiyorsun, elalemden öğreniyoruz."
***
Kadın evine koşarak gitti. Niye hep böyle oluyordu? Allah aşkına neden? Bu adam onu bir kez olsun güldüremez miydi? Hüzün karabasan gibi üstüne çökmüştü kadının. Duvarları yumruklayarak ağlıyor, çığlık atıyordu. Üstündeki çiçekli fırfırlı elbiseyi makasla kesmeye başladı, mutluluk ile ilgili hiçbir şey görmek istemiyordu. Ona mutluluğu hatırlatan hiçbir şey görmek istemiyordu. Tırnaklarıyla yüzünü yırtıyor, içindeki acıyı yenmeye çalışıyordu.
Demek ki başka biri vardı. Kralın sevdiği vardı. Başka birinin elini tutacak, başka birine seni seviyorum diyecek, başka birinin saçını okşayacaktı. Düşündükçe deliriyor, deliriyordu.
Bu önceden de olmuştu. Bu beşinciydi. Tabii bildikleri arasından. Aynı acıyı beşinci kez yaşıyordu. Acıya alışmak yoktu. Acı giderek daha çok büyümüştü. Daha çok artmış. Daha çok yaralamıştı onu. Bu seferki tehlikeli bir acıydı ama kendi canına kıyabilecek bir tehlikeydi.
Üstünde makasla kesilmiş mutluluk elbisesi ile dışarı çıktı. Oturduğu mahalle kelimenin tam anlamıyla ölüydü zaten. Evinde ölüp kalsan kimsenin umrunda olmaz,kokuşup kalırdın. Bu mahallede kim ne yapmış umrunda değildi hiç kimsenin herkes kendi halindeydi. İki kadının yaptığı dedikodudan başka bir hareket yoktu burda. Sessiz sokakta ayakları çıplak, üstünde öldürmüş olduğu mutluluk elbisesi, yüzünde tırnak izleri, elinde bıçak söğüt ağacına gidiyordu.
Söğüt ağacının altına oturdu. Keskin soğuk bıçak gecenin soluk ışığında parlıyordu.
Bıçağı ince bileğinden başlayıp omuzuna kadar gezdirdi. İnce bir çizik oluşmuştu. O ince çiziğin üzerinden bıçakla bastırarak kesmeye başladı. Koyu kırmızı parlak kan soluk beyaz teniyle tezatlık oluşturuyordu. Kan söğüt ağacının köklerine damladı. Kadın ağacın gövdesine yaslandı. Canı yanıyordu ama bundan zevk alıyordu.
Kadının sevdiği adam hakkında bilmediği bir şey vardı. Adam geceleri uyumuyordu. Galiba adamın uyku sorunu ilk defa bir işe yarayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşamüstü Olduğu Zaman
RomanceKadın deri kapaklı defterini çıkarır ve yazmaya başlar.