SINIR: 70 VOTE 40 YORUM
"Acı, nefret, kıskançlık...
Bunlar benim alfabem gibi. ."Bügün hava biraz kapalıydı, herkes de öfkeli gibiydi. Üstü yırtık mendil satmak isteyen çocuğa hakaret eden amca öfkeliydi, kırmızı ışığı gören ama durmayan taksici öfkeliydi. Arabaların geçiş hızını görmesine rağmen yaya kaldırımını kullanan genç kız öfkeliydi. Birbirlerine biraz sonra dalacak gibi bakan oğlanlar öfkeliydi. Hepimiz öfkeydik, bir şeylere, zamana, insanlara, bu hayatın bize yaşattırdıklarına ve daha fazlasına. Peki bu öfke ne içindi? Zamanı geri alabilecek değildik, insanların fikir yapısını düzeltemezdik, hayatın yaşattırdıklarına biz karar veremezdik. Peki bu öfkenin anlamı neydi ki o zaman? Okula giden çocuklar ilerde bir gün öleceğini bilmiyorlar mıydı? Dedeler ile nineler, tekrar genç olmak istiyorlar mıydı? Biz ne yapıyorduk? Biz şuan, bu durumda ne yapıyorduk. İstediklerimizi göz ardına alıp yaşamaktan başka.
Yaşayacaktım.
Yemin ederim bu hayatı; bana yaşattırdıklarına rağmen, gelip geçici insanlara rağmen, benden gençliğimi, güzelliğimi alacak zamana rağmen, daha fazlasına rağmen yaşayacaktım.
Ve umutla da yazacaktım.
Ben bu hayatı doyasıya yaşadım,
Artık ölsem de gam yemem.
Ve her şeye rağmen yüzümdeki tebessümü hiç kimsenin çalmasına izin vermeyecektim. Çünkü anneme söz vermiştim.
Güzel temennilerim vardı hayata karşı. Çünkü artık kaybedecek bir şeyim yoktu.
Aynaya yüzümü sıkıntıyla buruşturarak baktım. Bir türlü söz dinlemeyen lanet olası düz kabarık saçlarım ve beni Amerika'dan İstanbul'a dönmeye mecbur eden lanet olası Babam. Gelecek haftaki sınavlarım için çalışıyor olmam gerekirken, burda durmuş saçlarıma fırçayla söz geçirmeye çalışıyordum. Islak saçla uyumamalıydım. Islak saçla uyumamalıydım. Bu mantrayı arka arkaya tekrarlarken, saçlarımı fırçayla kontrol altına sokmayı bir kez daha denedim. Çileden çıkarak gözlerimi devirdim ve aynadaki, yüzüne fazla iri gelen ela yeşil gözlerini bana dikmiş açık zeytin tenli ve göğüs hizasında koyu kahverengi şaçlı kıza bakıp pes ettim. Tek seçeneğim, inatçı saçlarımı atkuyruğu yapmak ve az da olsa prezantabl görünmeyi ummaktı.
Ebrar.
Adım Ebrar.
Anlamı saflığı ve temizliği temsil eder.
Odamdan çıkıp hâlâ gitmemi kabullenemeyen ev arkadaşıma bakınıyordum. Cole'du. Çok güzeldi, benim gözümdeki güzelliği beni bile aşıyordu. Köşeli yüzünü kaplayan kirli sakalları, düz burnu, geniş alnına dökülen hafif uzun kuzgun siyahı dağınık saçları vardı. Esmer teninde parlayan, mavi tonlarındaki çekik gözleri ise herkesin aklını başından alıyordu, özellikle gülünce. Gülünce kısılan gözleri çok güzeldi. Çok uzun görkemli bir Sümer heykeline benziyordu. Ona gerçekten hayrandım.
Cole'u oturma odasındaki kanepeye kıvrılmış sessizce hıçkırıklarını saklamaya çalışırken buldum. Ona doğru yürüdüm beni fark edince yattığı yerden doğrulup mavi gözlerini gözlerime dikti. "Yapma. Geri döneceğim." Dedim çaresizce ve yüzümü ellerinin arasına almış, gözlerime daha önce hiç bakmadığı gibi bakıyordu. Ellerimi yüzüne çıkardım, baş parmağımla gözyaşını sildim. "Biliyorum." Fısıldadı. Küçük bir çocuk gibi titredi ve sessizce ağladı. Belki de zaten küçücük bir çocuktu. Onu kendime çektim ve sıkıca sarıldım. Kollarımda hıçkırarak ağlamaya devam etti. Kollarımda ezildi, büzüldü, ve yıkıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEX HİKAYELERİ +18
Romance"Beni herkesten koruyup kendinden koruyamayan Mantus," diye fısıldadım renksiz bir sesle. "Biliyor musun bu gece güneşle birlikte ay da battı. Elimde sana ait bir fotoğraf bile yoktu, yalnızca inancım vardı. Sen onu benden aldın." Onun var oluşunu k...