Kasabadaki kuduz köpek

608 102 216
                                    

Sıkıcı bir okul dönemi daha bitmişti. Normal çocuklar sevinçten havalara uçarken ben sıkıntıdan patlıyordum. Çünkü onların eve gidince yapacak bir şeyleri vardı. Ben ise tüm yarıyıl tatili boyunca odama kapanıp kitap okuyacaktım. Bu her zaman böyle olmuştu.

Hayatıma heyecan eklemek için her çılgınca yolu denemiştim. Sırf okuldaki kabadayılar benimle uğraşsın diye inek öğrenci bile olmuştum. Çok ders çalışıp hep kitaplar hakkında konuşmuştum. Ama kabadayılar bile beni sıkıcı bulup benimle uğraşmıyorlardı. Sonradan kitapları sevmeye başlamıştım. Az da olsa hayatıma biraz renk gelmişti. Kitaplarım ebedi dostlarım olmuşlardı. Zaten gerçekte de hiç arkadaşım yoktu. Kısacası hayatım çok sıkıcı olduğundan kendimi kitaplara vermiştim. En sevdiğim kitaplar tarih kitaplarıydı. Geçmişte olan savaşları, Kosontum' un eski hükümdarlarının nasıl suikaste uğradığını, arkalarından bıçaklandıklarını okumak bana sanki içindeymişim gibi hissettiriyordu. Ama bu kitapların kötü yanları da vardı. Bu kitaplar uyuşturucu gibiydi. Hoşunuza gittiyse okudukça havalandırır ancak bittiğinde bir anda kendini taşa bağlanıp suya bırakılmış gibi boşlukta hissedersin. Daha fazlası için açlık duyarsın. İşte bu yüzden odamda her yer kitap yığınlarıyla dolmuş durumdaydı.

Eve giderken aklımdan bunlar geçiyordu. İçimden daha aksiyonlu bi hayat diledim.

Dileğimin gerçekleşeceğini bilseydim daha güzel birşey dileyebilirdim.

~~~~

Bilerek yavaş yürüyordum. Çünkü henüz büyükannem ve büyükbabamla uğraşmak istemiyordum. Bana sürekli günümün nasıl geçtiğini ve arkadaşlarımı soruyorlardı. Onlara yalan söylemek beni üzse bile beni içine kapanık biri olarak düşünmelerini istemiyordum. Arkadaşım olmamasının tek sebebi okuldaki çocukları ilgi çekici bulmamamdı. İlginç bir yanları olmayan sıradan çocuklar, aynı benim gibi. Ayrıca hiç arkadaşımın olmadığını onlara söylersem bunu doğrudan annemin ölümüne bağlarlardı. Her ne kadar annemi kaybetmek beni üzmüş olsa da tek sebep de bu değildi. Tamam belki annem hayattayken hayat daha eğlenceli ve ilgi çekici geliyordu. Ancak kimsenin sırf annesini kaybetti diye hayata küsen biri olduğumu düşünmesini istemiyordum.

Gökyüzüne baktım. Hava çoktan karatmıştı. O an fazla yavaş yürüdüğümü fark ettim.

"Lanet olsun." dedim kendi kendime. Şimdi büyükannem ve büyükbabam daha fazla soru soracaklardı.

Eve bir an önce varmak için adımlarımı sıklaştırdım. Hızla bir köşeyi dönmüştüm ki gördüğüm şey karşısında yavaşladım. İki karanlık silüet sırayla evden eve koşuyordu. Yoldaki her kapıya vurup bağırıyorlardı. Onlara doğru yürüdüm.

"Yardım edin!" dedi bir kız sesi evlerin kapılarını çalarken. Yanlarına gidip;

"Yardıma mı ihtiyacınız var?" diye sordum.

"Lütfen bize yardım edin arkadaşım yaralı." dedi.

Kız, yaralı birinin koluna girmişti. Çocuğun bacağından kanlar akıyordu. Çocuk kan kaybı yüzünden bayılmak üzereydi. Daha dikkatli bakınca çocuğun on üç on dört yaşlarında benden daha kısa ama benim kadar cılız olmayan bir oğlan olduğunu gördüm. Kız ise on yedi yaşında gösteriyordu. Benim yaşlarımda hoş görünüşlü bir kızdı.

Hemen yaralı çocuğun koluna girip evime doğru yönlerdirdim. Yaranın nasıl olduğunu merak etmiştim ama en iyisi bir şey söylememek olduğuna karar verdim. Eve doğru giderken;

"Buranın insanları da çok yardımsevermiş." diye kinayeli bir şekilde sitem etti kız.

"Hartqell' in insanlarının batıl inançları vardır. Büyük ihtimalle sizin iblislerle uğraşan tehlikeli insanlar olduğunuzu düşünmüşlerdir." dedim alaycı bir ses tonuyla.

Walsha Akademisi: Gölge İblisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin