"İşte aynen böyle oldu." diyerek neler olduğunu Alice 'e açıkladım. Bana ciddi bir şekilde baktı.
Birkaç saat önce Büyü Sanatları dersinde yaşanan olay şimdiden tüm Akademiye yayılmıştı. Herkes beni konuşuyordu. Daha doğrusu ölçme aynasını nasıl havaya uçurduğumu. Kimileri bunun saçma bir yalan, boş bir dedikodu olduğunu söylüyordu. Kimileri büyü gücüm çok fazla olduğu ve ayna buna dayanamadığı için, bazılarıysa ayna ateş elementini göstermek amacıyla yapılmamış olduğu için patladı diyor. Bazılarına göreyse -süphesiz Venn 'in ortaya attığı söylentiler- büyüm o kadar güçsüzmüş ki ayna gücümü ölçmek için çok uğraşmış ve bu da aynayı aşırı yüklemiş. Bana aynanın ateş elementini göstermek için yapılmamış olma ihtimali daha mantıklı geliyor.
"Bunu nasıl yorumlayacağımı bilmiyorum." dedi Alice pes etmişcesine ellerini sallayarak.
"Bilse bilse Bay Fosch (Foş) bilir." dedi.
"Bay Fosch da kim?" diye sordum.
"Akademi dekanımız." dedi ve devam etti.
"Söylentilere göre Bay Fosch da ilk kez okula geldiğinde bir ölçme aynası patlatmış." dedi.
"O zaman ona sormalıyım. Bay Fosch 'u nerede bulabilirim?" diye sordum.
"Onu bulamazsın. O seni bulur. Sana ihtiyacı varsa veya seninle görüşmesi gerekiyorsa bir anda yanında belirir. Tabi çok büyük bir suç işlersen de seni bulur ama bunu denemeyeceğini varsayıyorum." dedi kuşkulu bir şekilde.
"Söylediklerine bakılırsa çok korkunç biri gibi." dedim ümitsizce. O sırada arkamdan bir ses;
"Bence o kadar korkunç değildir ama tabi onu çok iyi tanıdığım söylenemez. " dedi arkamdaki adam daha çok kendi kendine konuşuyormuşcasına.
"Dekan sence de korkunç biri mi Alice? En son gördüğümde o kadar korkunç değildi." dedi bir elini çenesine koyup düşünceli bir tavır takınarak.
Alice adamı görünce hızlıca ayağa kalktı. Ben daha ne olduğunu anlamadan adam tekrar konuştu.
"Bir dakika, dekan benim." dedi mutlulukla gülümseyerek. Kafayı sıyırmış gibi davranıyordu.
Adam uzun boyluydu. Kahverengi gözleri ve bir zamanlar simsiyah olduğu belli olan şimdi ise arasına ak teller düşmüş saçlarıyla bile karizmatikti. Ayrıca nasıl bilmiyorum ama ondan gelen büyük miktarda büyü gücü hissetmiştim. Çok güçlüydü. Ayrıca sadece büyü gücü hissetmemiştim. Onda farklı birşey vardı. Nedense o hissettiğim farklı şey bana birini hatırlatmıştı. Gerçi yanılıyor da olabilirdim çünkü büyüsünü nasıl hissettiğine dair en ufak bir fikrim yoktu.
Kafamda bu düşünceler varken Alice dekanın karşısında saygıyla eğildi. Ne yapacağımı bilmediğim için bende onu taklit ettim. Ardından elini öpmem gerektiğini hatırladım. Ama elini Carla Hoca gibi bana uzatmamıştı. Ben tereddüt içinde saçma bir hareket yapmadan önce dekan elini kaldırdı.
Elini aldım ve öpmem gereken yüzüğü aradım. Ancak bütün parmakları yüzük doluydu. Hangisini öpeceğimi bilemedim.
"Hangisini öpeceğin amacına göre değişir. Her yüzüğümün farklı bir anlamı var ancak yeni tanıştığımız için orta parmağımdaki rütbemi belirten yüzüğü öpmen daha makul olur." diye tüyo verdi Bay Fosch.
Orta parmağındaki değişik renkli metal yüzüğü öptüm. Beyaz renkliydi ve yapısı altını andırıyordu. Üstünde bir şimşek simgesi vardı.
"Şimdi, asıl geliş amacıma gelirsek. Biraz konuşabilir miyiz West?" dedi Bay Fosch bir anda ciddileşerek.
"Olur." dedim zira sesinden söylediğinin bir soru olmadığı anlaşılıyordu. Alice ile oturduğumuz banktan 20 metre uzaklaşınca bana döndü ve konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Walsha Akademisi: Gölge İblisi
FantasyHala anlamıyorsun değil mi? Seni öldürmek istesem şuan şu saniye öldürebilirim ve getirdiğin o kılıcın da sana hiçbir faydası olmaz. Ben neyim biliyor musun West? Binlerce yıl boyunca insanlar bana birsürü isim taktı. Gölge, iblis, diábolus, lucifer...