Mythvein, Altın Şehir

136 40 26
                                    

Sabahın ilk ışıklarıyla kulübelerin arasındaki meydana girdim. Ortada bir çeşmesi olan meydan, ağaçlık bir park gibiydi. Çeşmenin etrafına dizilmiş banklardan birine oturdum ve beklemeye başladım. Alice ile burada buluşmamız gerekiyordu, ancak o görünürde yoktu. Bugün haftasonu olduğu için birlikte Mythvein şehrine gidecektik. Aramız hala biraz limoni olduğundan dolayı günün nasıl geçeceği hakkında endişeliydim. Gerald ona beni götürmesini söylediğinde öfkelenip Yemekhaneyi terk etmişti ve o günden beri Alice'i hiç görmemiştim. Açıkçası görmüştüm ama yoğun bir hafta geçirdiğim için konuşamamıştık.

Bu hafta ders bakımından çok zorlayıcı geçmişti. Dövüş Sanatları dersinde pestilim çıkıyor, ardından Büyü dersinde uyanık kalıp dinlemeye çalışıyordum. En çok zorlanan bendim. Simon bana ne kadar yardım etmeye çalışsa da beni daha da kötü hissettiriyordu. Tüm rütbesizlerin taban seviye bir büyü bilgisi ve daha antrenmanlı vücutları vardı. Bense eski okulumun fiziksel eğitim derslerinde hep bir köşeye oturur kitap okurdum.

Fiziksel zorluk bir yana, beni en çok zorlayan büyü dersleriydi. Bana kesin bilgiler lazımdı, üzerine kitaplar okuyup çalışabileceğim bilgiler. Ancak büyünün ne olduğu hakkında kimse tek bir noktada buluşamıyordu. Bu yüzden büyüyü öğrenmenin en iyi yolu deneyimlemek deniyordu. Ancak bu yaşlarına kadar deneyimlemiş insanlara iki haftalık bilgimle yetişmemin imkanı yoktu. Günler geçtikçe içimde bir stres birikmişti ve kütüphaneden çıkmaz olmuştum.

Okuduğum kitaplardan anladığım kadarıyla büyü bir enerji idi. Ama diğer enerjilere benzemiyordu çünkü onların atasıydı. Üstat Kora, büyünün tüm enerjilerin ilk formu olduğunu söylemişti. Yaratılıştan beri büyü varmış ve yokoluşta da olacakmış.

Dünya ilk yaratıldığında üzerinde sadece başıboş büyüler varmış. İlk yaratıklar bu büyüyü kontrol etmeyi öğrenmiş ve kendilerini geliştirmişler. Bu yaratıklara Atalar, Kadim olanlar denmiş. Atalar büyülerini kullanarak şuan üzerinde yürüdüğümüz dünyayı şekillendirmişler. Yer yer uzun dağlar yaratıp üstüne kar yağdırmışlar, yer yer vadiler kazıp içinden nehirler geçirmişler. Ancak bu dünya çok yanlızmış. Başka bir şeye ihtiyaç varmış. Ataların dünyasında yaşayacak canlılara. Böylece Atalar canavarları yaratmış. Kendilerine benzeyen ancak onlar kadar zeki ve kudretli olmayan çocukları.

Canavarları farklı farklı yaratıp dünyanın her yerine yollamışlar. Gökyüzü, yeraltı ve yeryüzü, denizler ve okyanusların hepsi canavarların egemenliği altındaymış. Ancak bu da atalar için yeterli olmamış. Onlar daha farklı birşey arzuluyorlarmış. Kendilerine benzeyen, onlardan daha fazla özellik taşıyan çocuklar istemişler.

Sonuç olarak insanlar yaratılmış. Ataların yaratıcı özelliğine sahip fani varlıklar. Sorunlarla karşılaştıklarında zekalarını kullanıp üstesinden gelme, etrafında bulunan çevreyi kendi faydalarına kullanabilme özelliğine sahiplermiş. Üşümüşler ve ateşi bulmuşlar, kalacak bir yere ihtiyaç duymuşlar ve kendilerine ev yapmışlar, yalnızlık çekmişler ve çift olmaya başlamışlar.

İlk başlarda herşey çok güzel gidiyormuş. Ancak daha sonra ataların düşünmediği bir şey gerçekleşmiş. Canavarların ve insanların birlikte uyum içinde yaşayabileceklerini zanneden ataları hayal kırıklığına uğratan bir gerçek.

Nedeni bilinmez ama Canavarlar insanlara saldırmış. Onları avlamışlar, yemişler, katletmişler. Canavarların bu sebepsiz saldırısı altında insanların sayısı giderek azalmış. Durum tek taraflı soykırım gibi görünürken insanlar son bir çabayla direnmiş. Her sorunun üstesinden gelebilen insanlar, bunun da üstesinden gelmiş. Yaratıcılıklarını kullanıp mızraklar, kılıçlar, baltalar üretmişler. Ardından duvarların, setlerin, surların arkalarına saklanıp canavarları bir bir avlamaya başlamışlar. Artık durumun tek taraflı soykırım olmaması onlara cesaret vermiş ve kibirlenmişler. Zamanla kendilerini her şeyin efendisi zannetmişler. Onları yaratan ataları unutup kendi yarattıkları tanrılara tapmaya başlamışlar. Ormanları kesip tarlalar kurmuşlar, dağları deşip cevherler çıkarmışlar. Dünya üzerinde hızlıca yayılmaya başlayan insanlar önlerine gelen tüm canavarları öldürüyor, nehirleri kurutuyor ve ormanları yakıyorlarmış. Ataların yarattığı güzel dünyayı yıkımla lekelemişler.

Walsha Akademisi: Gölge İblisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin