Uyandığımda fark ettiğim ilk şey ölü olmadığımdı. Yaşıyordum. Bu iyiydi.
Yumuşak bir yataktaydım. Ayağa kalkmaya çalışınca başım döndü ve yatağa oturdum.
"Kendini zorlamamalısın." dedi arkamdan bir ses.
Dönüp bakınca doktora benzeyen 1.50 boylarında bir adam bana gülümsedi. Sonra donüp etrafıma baktım. İki yanımda da yataklar vardı ve bazıları doluydu. Hastane benzeri bir binanın içindeydim. Adama;
"Neredeyim ben?" diye sordum.
"Şu anda Walsha Akademisindesin!" dedi adam heyecanla. Sanki mutluluktan havalara uçmamı bekliyordu.
"Eee..., peki o nedir? " diye sordum. Adam sanki güzel bir espiri yapmışım gibi sırıta sırıta koridorun ucundaki kapıya gitti.
"Arkadaşlarına uyandığını haber veririm." dedi ve kapıdan dışarı çıktı. Kara kara düşündüm. Benim hiç arkadaşım yoktu ki.
Sonra ben bayılmadan önce olanları hatırladım. Köpeğimsi bir yaratık vardı. Yaratık bana saldırmıştı. Hayır bu yanlış geliyordu. Yaratık başka birine saldırmıştı. Bende onu kurtarmaya çalışmıştım...Alice! Ben buradaysam o neredeydi.
Bir telaşla ayağa kalkmaya davrandım. Yine başım döndü ama bu sefer ayağa kalkabildim. Sendeleye sendeleye biraz önceki kısa boylu adamın çıktığı kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtım ve gördüğüm manzara büyüleyiciydi.
Orman... Uçsuz bucaksız bir orman denizinin ortasında düz bir çayırdaydım. Tam olarak çayır denemezdi çünkü ağaçlar sadece seyrekleşiyordu, yok olmuyorlardı. Kampa benzer bir yerleşke bulunuyordu bu açıklıkta. Küçüklü büyüklü çadırlar, kulübeler, taştan yapılmış kocaman amfi tiyatro ve daha neler neler. Etrafta bir sürü insan, insanımsı şeyler ve en nazik tabir ile yaratık olarak adlandırılabilecek canlılar vardı. Hepsi konuşuyor, geziyor, eğleniyor; bazıları da savaşıyordu. Kendi etrafımda şöyle bir döndüm. Bir an başım döndü ve yere çöktüm. "Neredeyim ben?" diye düşündüm. Kampın hemen dışında Kuzeye yönünde yer şekilleri sertleşiyordu. Çimenlerin yerini kayalar, çiçeklerin yerini ise yosunlar alıyordu. Gökyüzüne doğru devasa bir dağ yükseliyordu. Dağın tepesinden aşağı akan nehir; önce çağlayan bir şelaleye, ardından sakin bir göle dönüşüyordu.
Dikkatimin daha fazla dağılmasına izin vermeyerek amacıma döndüm. Etrafa bakarken az önce gördüğüm kısa boylu adamın iki kişiyle konuştuğunu fark ettim. Bana baktılar ve yanıma geldiler. Onları şimdi tanımıştım. Birisi evime gelen yaralı çocuk diğeri ise Alice 'di. Onun güvende olmasına sevinmiştim.
"Yatağından kalkmamalıydın." dedi kısa boylu adam.
"O kadar da kötü görünmüyor." dedi Alice beni süzerken. Yüzümün biraz kızardığını hissettim.
"Burası da neresi?" diye bir soru yönelttim utancımı gizlemek için.
"Burası Walsha Akademisi." dedi Alice.
"Gel sana etrafı gezdireyim. Yolda sana her şeyi açıklarım." dedi Alice kolumdan tutup beni peşi sıra sürüklerken.
~~~~
"Onlar kimdi?" dedim yanlarından ayrıldıktan on dakika sonra.
"O Dyerk olan Baş Şifacı Bay Wardinson (Vardinsın), onun yanındaki de arkadaşım Terrance (Terıns)" dedi.
"Dımerkt....?" diyerek dediği şeyi tekrar etmeye çalıştım.
"Dyerk. Babası bir cüce annesi insan olan kişiler." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Walsha Akademisi: Gölge İblisi
FantasyHala anlamıyorsun değil mi? Seni öldürmek istesem şuan şu saniye öldürebilirim ve getirdiğin o kılıcın da sana hiçbir faydası olmaz. Ben neyim biliyor musun West? Binlerce yıl boyunca insanlar bana birsürü isim taktı. Gölge, iblis, diábolus, lucifer...