Simonla birlikte devasa arenanın içindeydik. Arenanın tam ortasındaki savaş alanında birkaç öğrenciyle birlikte dersin başlamasını bekliyorduk. Dersimiz Saldırı ve Savunma Sanatlarıydı. Hocamız Carla Watkins'i bekliyorduk. Birlik seçimleri gününde dersine dakik katılmanın hayati önemini vurgulamıştı, bu yüzden akıllıca davranıp 15 dakika önceden gelmiştik.
Erken gelmiştik gelmesine ama can sıkıntısından patlamak üzereydim. Beklemeyi oldum olası sevmemişimdir. Bende beklerken ki geçen acı dolu zamanımı arenayı inceleyerek değerlendirmeye karar verdim.
Arenanın en dış duvarları yaklaşık 40 metre civarında olmalıydı. Bu yükseklik ve arenanın kapladığı alanın genişliği seyirciler için büyük bir oturma bölgesi bırakıyordu. Ardı ardına yüzlerce koltuk aşağı doğru uzanıyordu. Ta ki bulunduğumuz şavaş bölgesinin kenarına gelip dik bir duvarla son bulana kadar.
Savaş alanı kocaman bir düzlüktü. Simon'un dediğine göre bu yere Asphar diyorlarmış. Korkutucu bir isim olmasına rağmen eski bir dilde göl anlamına geliyormuş. Eskiden burada bir göl varmış, bu arena da göl havzasına yapılmış.
Asphar'ın büyük olmasının sebebi farklı etkinlikler için farklı yer şekilleri ve farklı biyomlar yaratabilmek içinmiş. Hocalar burada büyü ile bir orman veya bir kanyon yaratabiliyorlarmış. İnanılır gibi olmasa da, farklı oyunlar için farklı yer şekilleri gerekmesi kulağa mantıklı geliyordu.
Arenanın mimarisini incelerken ileride başlayan bir sohbet kulağıma çalındı.
"Sen Carla Hoca'yı hiç gördün mü?" dedi biraz ötemizde oturan bir çocuk. Yanındaki çocuk ona döndü ve konuşmaya başladılar.
"Sadece birlik seçimlerinde uzaktan gördüm." dedi diğeri.
"Ben yakından gördüm, hatta konuştum bile." dedi
"Nasıldı? Carla Hocanın çok güçlü olduğunu söylüyorlar. O kadar güçlüymüş ki yakınında durunca bile gücünü hissedebiliyormuşsun."
"Sana söylüyorum, resmen tehlikede hissettim. Büyü gücü olarak pek birşey hissetmedim ama yine de çok güçlü hissettirdi. Her an birini öldürebilecek gibi bir bakışı var." dedi.
"O kadar mı kötü bakıyor." dedi diğeri biraz şaşırarak.
"Hayır. İşin korkunç tarafı da o, hiç korkunç bakmıyor. Aslına bakarsan bayağı güzel bir kadın ama onun hakkındaki herşey bende kaçma isteği uyandırıyor." dedi çocuk.
"Abartıyorsunuz." dedi iriyarı bir çocuk. Gerçi çocuk demeye insanın dili varmıyordu. Şuana kadar gördüğüm en büyük varlık olabilirdi.
Konuşan çocukların yanlarına yanaşıp;
"O bir kadın, ne kadar tehlikeli olabilir ki?" dedi çam yarması küçümseyerek. Konuşmanın gidişatı ilgimi çektiği için onları izlemeye başladım.
"Anlıyorum, illaki birkaç dövüş tekniği biliyordur ve ben de bunları öğrenmek için burdayım. Ama bir kadının teknikleri bu kötü çocukların yanında bir hiçten ibaret." dedi pazularını göstererek. Pazusunun kasılmış hali kafamdan büyüktü. Tüm vücudu adeta bir taş yığını gibiydi.
Konuştuğu çocuğun beti benzi attı.
"Böyle şeyler söylememelisin. Akademi de rütbelere saygı gösterilir. Üstat Carla duyarsa başına kötü bişeyler gelebilir." dedi telaşla.
"Hmpf" diye bir ses çıkardı adam küçümseyerek.
"İltifatlarınız için teşekkür ederim, Bay Russel." dedi Carla Hoca bir anda iriyarı adamın arkasında belirerek. Bu nasıl olmuştu. Adam açık arazide duruyordu yani gizlice yaklaşmanın bir yolu yoktu. Hiç büyü de hissetmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Walsha Akademisi: Gölge İblisi
FantasyHala anlamıyorsun değil mi? Seni öldürmek istesem şuan şu saniye öldürebilirim ve getirdiğin o kılıcın da sana hiçbir faydası olmaz. Ben neyim biliyor musun West? Binlerce yıl boyunca insanlar bana birsürü isim taktı. Gölge, iblis, diábolus, lucifer...