Walsha Akademisi: Gölge İblisi

Cahil Miyim Ben?

   Akademide başka bir günün sabahıydı. Yemekhanede birliğimle birlikte kahvaltı yapıyordum. Bugün haftasonu olduğu için ders yoktu. Ailesi yakın şehirlerde oturanlar onları ziyarete gitmişti, birçok kişi de yakındaki Mythvein şehrine çalışmaya gittiklerini söyledi. Bunu pek anlamadığım için daha sonra sorulacaklar listeme ekledim.

   Ders olmadığı için herkes rahattı. Vakit öğlene yaklaşmasına rağmen hala kahvaltı için daha yeni gelenler oluyordu. Masa, envai çeşit yemek ile doluydu. Sucuklar, peynirler, yumurtanın her türü, domatesler, salatalıklar, tereyağları, farklı kültürlere ait ekmek çeşitleri ve daha birsürü şey. Hatta kahvaltılık olmayan yiyecekler bile vardı. Birtek kuş sütü eksik diyecekken onun da olduğunu fark ettim.

   Tıka basa yedikten sonra arkama yaslanmış anın tadını çıkarıyordum. Alice dışında herkes yavaş yavaş doymaya başlarken masadaki konuşma sesleri artmaya başlamıştı. Bende fırsatını bulmuşken aklıma takılan birkaç soruyu sormaya karar verdim.

"Gurk tavuk ne demek?" diye sordum Jason'a dönerek. Birkaç gün önce Venn'le yaptığımız alışılmış atışmalarımızdan birinde Light Candles birliğine Gurk tavuklar demişti.

"Şimdi Westcim şöyle açıklayayım. Bir tavuk, yumurtasının üstünde kuluçkaya yatarsa o tavuk bir gurk tavuktur. Aşırı hassas ve korumacı olurlar." dedi yavaşça. Küçük bir çocuğa anlatıyormuş gibi davranıyordu.

"Hayır, gurk tavuğun ne olduğunu biliyorum Jason! " dedim öfkeyle kendimi açıklamaya çalışarak.

"E neden soruyorsun o zaman"

"Bizim birliğe gurk tavuk dediklerini duydum. Nedenini soruyorum."dedim. Jason'ın bitmek bilmeyen umursamazlığı ve gereksiz şakaları canımı sıkmaya başlamıştı. Rahatsız olduğumu gören Emily lafa karıştı.

"Saçma bir lakap işte. Bizimle dalga geçmek için kullanıyorlar. Birkaç sene önce falan bir birlik savaşı yapılırken yaşanan bir olaydan doğmuş. Aslında olay olduğunda bende Jason da daha akademi öğrencisi değildik. O yüzden pek detaylı bilmiyorum." dedi Emily.

"Siz ne kadar zamandır Akademidesiniz ki?" diye sordum.

"İki yıl, iki buçuk yıl falan oldu. Emily ile ben aynı kasabada büyüdük. Willowdale Kasabası, aslında kasabadan ziyade bir köy ama kimse bunu itiraf etmezdi. Adımıza köy dersek kasabamıza artık kimsenin uğramayacağını ve ticaretin biteceğini düşünürlerdi. Birkaç bina daha ekleseler şehir demeye bile başlarlardı kesin." dedi Jason. Hala şaka yapmaya çalıştığına inanamıyordum.

"Peki lakabın sebebini bilmiyor musunuz?" dedim onun yerine Emily' ye dönerek. Jason' ın konuyu dağıtmasına izin vermemeye çalışıyordum.

   O sırada adının Lara olduğunu hatırladığım birliğin yardımcı başkanı konuştu.

"Ben oradaydım. Aslında hiç yaşanmaması gereken bir olaydı." dedi. Uzun zaman önce olmuş bir olayı hatırlamaya çalışıyormuş gibi birkaç saniye durdu.

"Birlik savaşındaydık ve her zamanki gibi sadece bir rakip birliğe odaklanıp onların üslerini ele geçirmiştik. Ardından olan oldu. O zamanın güçlü birliklerinden biri olan The Gray Wolfs' un birkaç üyesi, güçsüz bir birliğin üyesine zorbalık ediyorlardı. Gerçi zorbalıktan çok işkence gibiydi. Çocuğun üstünde kendi ürettikleri ve daha hocalar tarafından onaylanmamış tehlikeli büyüler deniyorlardı." dedi ve suratını buruşturdu. Kötü anılarını hatırlamıştı sanki. Kendini zorlayarak konuşmaya devam etti.

"Karışmamamız gerekiyordu... karışmamamız lazımdı.... Ama böyle birşeyi izleyip de hiçbir şey yapmayan bir walsha, walsha değildir. Çocuğu korumak için The Gray Wolfs üyelerine saldırdık. Ne yazık ki çocuk çok kötü durumdaydı ve Akademinin imkanlarına rağmen kurtarılamadı. Ama haliyle bu hareketimiz çok ses getirdi. Bu olaydan sonra başımıza gelen en ufak şey lakabımız olabilir." dedi ve önündeki bardağa uzandı. Soğuk sudan uzun uzun yudumladı. Olay hakkında derin bir üzüntü hissettiği belliydi. Tekrar konuşmaya başladığında biraz sesi titriyordu.