özlüyorum. göğsümden kasığıma kadar uzanan bu sancı şahidim ki, özlüyorum. bu özlemin bir adı, tadı, kokusu yok. sanki hiç var olmayan bir takım şeyler var kafamda. ters giden bu sefer işler değil, benmişim gibi. birileri benim sistemimle dalga geçiyor sanki. teorik olarak görünmez olabiliyorum, bir kaç kişiliğe bölünebiliyor, beynimin sol lobunu parmaklarımın altında hissedebiliyorum. öyle bir yalancıyım ki, belki de ben hiç var olamıyorum. ben aslında özleminden çıldırıyorum. artık tuhaf geliyorum kendime. hemen burada ölebilir, karşı balkondan atlayabilirmişim gibi. gibi... değil mi.
bir sabah yatağımda kendime rastladım. hiçliğe dönüşmüş, ceset gibiydim. güneş battı, kırık camdan atladı asılı kalan turuncu perdeler. yatağımı topladım, aklıma düşüverdin. sana kahve yaptım, hiç içmedin. bugün yine en başından seni kaybettim. tek başınayken kalabalıklaşmayı öğrendim. iki duvar arasına sıkışıverdim, kalbim kan torbasına dönüştü. bilmiyorum. hiçbir şeyi bilmiyorum. gecenin bir yarısı o kaldırımda ağlama krizlerine tutulurken de bilmiyordum. bira şişelerinden önce kendim devrildiğimde anlamıştım sana tutulduğumu. artık umut yok, çare yok. anan yok, baban yok. sadece ilaç kutuları vardır yatağının altında, içtiği sigaranın paketlerini biriktirmişsindir dolabında. yüzü yok, cismi yok. artık bir boşluk. artık derin bir yara. kalp acısı, can ağrısı. sağım solum sobe. uyan artık, ölüm kapını çalıyor.