Üzerimde ki kalın kapüşonlu ceketin içine biraz daha gömülürken, yağmur damlalarının ıslatıp yüzümün önüne dağıttığı saçlarıma umursamazca üfledim.Islak oldukları için yüzümden ayrılmadılar ve görüş açım açılmadığı için dengesiz ve umursamaz adımlarla fakülteye doğru yürümeye devam ettim.
Nihayet fakülteye ulaştığımda, okulun önünde sigara içmek için soğuk havayı aldırmayıp toplaşan küçük öğrenci gruplarından gözlerimi aldım ve fakülteden içeri girdim.
Sıcak hava yüzüme çarparken, amfiye doğru yürümeye başladım ve botlarımın mermer zeminde çıkardığı tok sesin ritmiyle amfiye ulaştım.
Üniversite son sınıf olmamıza rağmen ilkokul çocuklarını andıran gürültü kulaklarımı tırmalarken, yüzüm istemsizce buruştu ve her zaman ki gibi istemsizce, kendini beğenmiş bir tavra büründüm.
Amfiden içeri girip merdivenleri tırmanırken, kimsenin yüzüne bakmadan en yukarıda ki sıraya ulaştım ve bir kenara oturup çantamı sıranın üzerine bıraktım, hala yüzümü örten saçlarımı yok sayıp başımı çantamın üzerine koydum.
Moralim, şimdiye dek hiç olmadığı kadar bozuktu.
Egoist görüntüme rağmen cesaretsizliğin nirvanasına ulaşan tuhaf karakterim, cinsinin son tokatını da dün yemişti.
100 kişilik sınıfta tüm kızların yaptığını yapmış, yeni bir hat üzerinden Pamir'e mesaj atıp aşkımı belli etmeye çalışmıştım.
Fakat her şeyde olduğu gibi bu girişimimin de sonu hüsran olmuştu.
Beni iplememişti bile.
Aksine, beni bir başka takıntılı aşığı Özlem sanarken ki kibar cümleleri, o olmadığımı anlayınca yerini bir öküze bırakmıştı.
Önemli değildi. Ya da önemliydi, bilmiyordum.
En azından, gerçek kimliğimi bilmediği sürece önemli değildi.
Zira 4 senedir aynı okulda okumamıza rağmen bir kez olsun dönüp yüzüme bakmamıştı. Belki de tanımıyordu bile beni.
İyi yandan bakacak olursak, sanaldan rezil olsam da gerçekte rezil olmamıştım mavi gözlü çocuğa karşı.
Dakikalar sonra ders başlayıp beynimi git gide daha da yoran bir ton cümle kulaklarımdan içeri süzülürken, gözlerimi dersi anlatan asistan hoca hariç hiçbir yere çevirmemiştim.
Çünkü Pamir'i görmeye yüzüm yoktu o saçma mesajlarımdan sonra. Ve o, mesajları atanın ben olduğunu bilmese de ben biliyordum ve kendi kendimi utandırmak da kötü huylarımdan bir başkasıydı.
Nihayet ders sona erip herkes bir sonra ki derse kadar paydos verirken, yukarıda ki katta bulunan kantine koşarcasına giden kalabalığı izleyip sıramda oturmaya devam ettim.
4 yıldır beraber kantine gidebileceğim bir arkadaş dahi edinememiş olmak benim suçumdu ve şimdi yalnızlığımla birlikte ödüyordum beceriksizliğimi.
Yıllardır hoşlandığım, hatta sevdiğim Pamir'in yüzüne dahi bakamıyordum yan yanayken ve insanlar benim soğukluğumdan haz etmediği için yalnızlık boynuma dolanmıştı.
Amfinin hemen arkamda yer alan üç penceresinden biri olan pencereye yağmur damlaları vururken, dolan gözlerimle başımı sıraya yasladım.
Yalnızlık bu yaşta yormuştu beni.
Tek arkadaşım Murat'tı ve onunla da aynı bölümde okumuyorduk.
Nitekim onun kendi çevresinde birçok arkadaşı vardı ve genellikle bu yüzden bir araya gelmiyorduk.
Bölümlerimiz aynı fakültede olsa bile, yabancılığımız aramızda aşikardı.
Dakikalar sonra amfi doldu, bir önce ki dersin aksine profesör gelip dersini anlattı ve ben yine arka sıramda tek başıma oturmaya devam ettim.
Yalnızlık yine boğazımı sıktı fakat ben ufacık bir yakarışı dahi kendime hak görmedim.
--
"Pamir !"
Bana doğru koşarak ve aynı zamanda seslenerek gelen kıza bir bakış atarken, yanımdan hızla geçti ve biraz arkamda duraksadı.
Yavaşça arkamı dönüp bakarken, beş altı adım arkamda durdurduğu Pamir'e hızla bir şeyler anlattığını gördüm.
Pamir, sakallarını eliyle sıvazladı, aynı elini saçlarına götürdü, ardından kıza birkaç kelime söyleyip adımlamaya başladı.
Onunla birlikte ben de tekrar harekete geçip fakülteden çıkmak için yürümeye başlarken, hemen arkamda olduğunun heyecanıyla nefesim sıkıştı.
Az önce ki kız Pamir'in yanına seslenerek gitmese, Pamir'in arkamdan yürüdüğünü bile bilmeyecektim.
İşte ben bu kadar vurdumduymaz bir insandım.
Tüm kızlar sevdikleri adamların her bir hareketini takip ederdi fakat ben çoğu zaman Pamir'e karşı bile kayıtsızdım.
Nitekim dün yazdığım şeylerden sonra beni engellemişti. Zaten bundan sonra yazacak bir şeyim de yoktu ona karşı.
Anonimken bile utanıyordum kendimden.
Gözlerim hızla dolarken, fakültenin kapısından öğrenci kartımı okutup çıktım ve hemen yan tarafımda ki turnikeden bir ses daha işittim.
Artık Pamir arkamdan değil, yan tarafımdan yürüyordu.
Başımı yavaşça yan tarafıma çevirip esmer teninin içinde güneş gibi parlayan mavi gözlerine bakarken, bakışları fakültenin önünde ki kalabalıkta birkaç saniye oyalandı, sonra da öfkeli adımlarla hızlanıp o gruplardan birine ulaşmak için aramızda ki mesafeyi açtı.
Ne sanıyordum ki ?
Okulda ki tüm güzel kızları reddeden yakışıklı Pamir Aytaç'ın, yüzü çilden geçilmeyen, suratsız, soğuk nevale bir kızla göz göze geleceğini filan mı ?
Sanmasam da umut etmiştim işte. Ve umudum elimde parçalanmıştı, yine.
Kapüşonumu kafama geçirip fakültenin karşısında ki yola geçerken, yok olmayı diledim.
Pamir'e sarılıp ona aşkımı bağırmak yerine, sadece yok olmak.
Çünkü biliyordum ki, bazı insanların yokluğu, varlığından daha dikkat çekici olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZIT
Teen FictionSeni ilk gördüğümde, yüzünde asılı kalan yabancılığı sevmiştim. Bu dünyaya ait değil gibiydin ve saat 10'u 8 geçiyordu. Ve şimdi de saat 8'i 10 geçiyor ve ben bu zıtlığı seviyorum. İçinde 8 ve 10 sayılarını barındıran her saatte, yüreğime biraz daha...