1.0

3.5K 260 35
                                    


Koşarak geçtiğim geniş alanın ardından amfinin kapısına ulaşırken, derin bir nefes çektim içime ve kapıyı iki kez vurdum.

Derse geç kalmıştım.

Ve şimdi dersi olan profesör o kadar tip bir insandı ki, üniversitede bile devamsızlık sorunumuz olmasa, adamın hiçbir dersine girmemek isterdim.

Çaldığım kapıyı yavaşça aralarken, yağmurlu havaya rağmen üzerimde mevsimlik, dizlerime gelen siyah bir elbise ve siyah, 5 cm topuğu olan bir bottan başka bir şey yoktu.

Çünkü sabah doktor kontrolüm vardı ve annem her zaman doktorların karşısına özenerek çıkmamı isterdi.

Sağlığıma bir faydası olabilecekmiş gibi.

"Girebilir miyim, hocam ?"

Kısık sesim, sessiz amfide yankılanırken, Hasan hocanın bana dönmesiyle sertçe yutkundum.

Üşümüştüm.

"Saat kaç ?"

Tok sesi mikrofon sayesinde amfide yankılanırken, başımı iki yana sallayıp saatin kaç olduğunu bilmediğimi belli ettim.

"Telefonundan bak o zaman." dedi yeniden tok sesiyle.

Soğuktan cansızlaşan ellerimle çantamdan zorlukla telefonumu buldum ve neredeyse 100 kişilik sınıf pür dikkat beni izlerken ekranı açıp saate baktım.

"9.45" dedim titrek sesimle.

Sesimin titrekliği korkumdan değil heyecanımdandı. Çünkü bu rezilliğimi Pamir de izliyordu, umrunda olmasa bile.

"Ders 9'da başladı, çilli surat." dedi hoca bu defa alaylı çıkan sesiyle.

"Ve yataktan kalkıp derse gelmekte bu kadar gecikmiş bir sorumsuzu  dersime almam. Çabuk dışarı çık."

Gözlerim son hızda dolarken, çırpınmaya başlayan kalbimi yok sayıp başımı salladım ve uyuşmuş gibi yerinden hareket etmeye mecali olmayan ayaklarıma rağmen arkamı dönüp ufak bir adım attım. Ve tam o anda, amfide tok bir ses yükseldi.

"Hocam !"

Tıpkı tüm sınıf gibi benim de gözlerim orta sıralarda ki sese dönerken, rahat bir tavırla ayağa kalkan Pamir'i gördüm.

Ve kalbim canımı acıtacak boyutta atmaya başladı bu defa.

"Okulun yönetmeliğinde derse geç kalan öğrencilerin derse girebileceği yazıyor. Geç kalmış olsa da, derse girmeye hakkı var, arkadaşın."

Adımı dahi bilmemesi, nedense şu durumda bile canımı yakmıştı. 4 yıldır, tanışmasak bile duymamış mıydı hiç adımı ?

"Adın ne senin ?" dedi profesör. Mümkün olsa, çizgi filmlerde ki gibi kulaklarından alevler çıkacaktı. Yüzü öfkeyle öyle kızarmıştı ki, Pamir'in benim yüzümden böyle bir münakaşaya girmesi, içimde tarifsiz bir şeyler uyandırmıştı.

"Pamir," dedi kendine güvenen bir sesle.

"Pamir Aytaç."

Profesör kürsüye dönüp bir kağıda bir şeyler karaladı öfkeyle. Muhtemelen Pamir'in adını not etmişti.

"Yönetmelik umrumda değil. İkiniz de defolun dersimden !"

Pamir yüzünde ki yamuk sırıtışla sıradan çıktı ve rahat bir tavırla amfinin orta sıralarından itibaren başlayan altı basamağı elleri cebinde indi.

Ardından benim olduğum yere doğru gelirken, sınıfın şaşkın fısıltıları kulağıma doldu fakat bedenimi hareket ettiremedim.

En sonunda Pamir yanıma ulaştı ve eliyle kolumdan itip araladığı kapıdan önce beni çıkarttı, sonra da kendisi çıktı.

Kapıyı arkamızdan kapatır kapatmaz, "Orospu çocuğu." dedi öfkeyle.

Fakat ben hala girdiğim şoktan çıkamamıştım.

Amfiden çıkana kadar yüzüne kondurduğu alaylı sırıtış şimdi yerini ölümcül bir öfkeye bırakmıştı.

Rol yapmasını iyi biliyordu.

"Özür-"

Özür dilemek için araladığım dudaklarımı bakışlarıyla bölerken, "Kes sesini." dedi mırıldanarak.

"Bu yaşına gelmişsin ama kendini savunmayı bile beceremiyorsun."

Gözlerim doldu, kalbimin acısı hem fiziksel olarak hem de ruhen daha da arttı.

"Beni savunmanı istemedim senden."

Kısık sesim nefes nefese zorlukla dudaklarımdan çıkarken, kaşlarını çattı.

Ve şimdi fark ediyordum da, 4 yıldır ilk kez konuşuyorduk Pamir ile.

"Kapının önünde mal gibi dikilmek yerine hakkını arasan, dersten atılmak zorunda kalmazdım ben de !"

"Sanane !" dedim öfkeyle.

Ardından bacaklarıma giden kan akımı azaldı ve aniden çökmeye yüz tutan bedenimle son gücümle geriye yürüdüm ve bekleme koltuklarından birine kendimi attım.

Kalbimin sesi kulaklarıma dolarken, ellerimi kulaklarıma bastırdım ve kulak zarımın patlayacak gibi zonklamasıyla dudaklarımı araladım  basıncı dengelemek ister gibi.

Ardından, kulaklarıma kapattığım ellerimin üzerinde ellerini hissettim. Yavaşça ellerimi kavradı ve kulaklarımdan çekti.

"Hilal..." dedi şaşkınlıkla.

Fakat benim şaşkınlığım daha büyüktü.

Adımı biliyordu...

Göğüs kafesimde artan ağrı, doktorların beni sürekli uyardığı tanıma benziyordu. Göğsüne biri oturuyormuş gibi hissedersen, kalp krizi geçiriyor olabilirsin, dikkatli olmalısın... Belki de tam olarak şimdi kalp krizi geçiriyordum fakat mutluydum, canımın acısını saymazsak.

Ölüyorsam da, yanımda Pamir Aytaç vardı ve Pamir'in aşkıyla yanan küçük Hilal için bundan daha büyük bir mutluluk olamazdı.

ZITHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin