Akşamın karanlığı sokaklara düşerken, oturduğum geniş sandalyede biraz daha yayıldım.Boydan boya olan camların ardında yağmaya devam eden yağmur, içimi karartıyordu.
Islanan kıyafetleriyle içinde bulunduğum kafeye sığınan insanların gürültüsü ise, benliğimi mahvediyordu.
Dakikalardır içmeye çalıştığım ıhlamur soğumaya yüz tutmuşken karşımda ki sandalye çekildi ve dakikalardır beklediğim Okan masaya yerleşti.
"Selam," dedi yakışıklı yüzüyle kafede ki birçok kızın dikkatini kendine çekerken.
Ben selamını alırken, o sandalyeye iyice yerleşti ve parlak siyah gözleriyle gözlerime baktı.
"Nasılsın ?"
"İyiyim, sen ?" dedim sessizce.
Oysa iyi değildim.
Sabah Pamir'in söylediği sözler canımı öyle bir yakmıştı ki, belim bükülmüştü sanki. Neydi bana karşı duyduğu nefretin sebebi ?
Ölürsem mutlu olacakmış gibi bir hali vardı.
"Nöbetten çıktım bugün, yorgunum." dedi garsonu bir el işaretiyle yanına çağırırken.
"Bir kahve, bir portakal suyu." deyip garsonu geri yollarken, yorgunca sandalyeye iyice yaslandım.
"Niye çağırdın beni ?"
Sözlerimle bakışları dışarıya döndü, yağmura baktı ve ardından gülümseyerek bana baktı.
Pamir'in sözleriyle kaçarcasına eve gitmiştim ve uyuyup o sözleri sindirmeye çalışmıştım. Ve uyandığımda annem, Okan'ın beni bir kafeye çağırmak için aradığını söylemişti. Ve babam kendi elleriyle kafeye beni bırakmıştı. Sebebini sormamıştım, sadece itaat edercesine uymuştum olanlara.
"Yağmuru seversin." dedi gözlerimin içine derince bakarak.
Salak değildim, bana karşı git gide kuvvetlenen hislerini fark edebiliyordum fakat şöyle de bir gerçek vardı.
Benim duygularımı kuvvetlendiren tek kişi Pamir'di. Ne yaparsa yapsın. Ne derse desin.
Engel olamıyordum. Engel olabilsem, sevmek istediğim tek kişi Okan olurdu muhtemelen.
Bakışmaya devam ederken, garson Okan'ın siparişlerini masaya bıraktı ve Okan masada ki taze sıkılmış portakal suyunu önüme bıraktı.
"İçtikten sonra dışarı çıkıp biraz dolaşalım, olur mu ?"
Gözlerine alayla baktım.
"Karşında hasta bir kız var Okan, soğuktan kaçınmam gerek."
Onun bakışları da alayla parladı ve masada biraz bana doğru eğildi.
"Bahsettiğin kızın doktoru oluyorum, bırak ben karar vereyim çıkıp çıkamayacağına."
"Hem," dedi birkaç saniye sonra.
"Eski kalbin için geçerliydi o. Yeni kalbin oldukça sağlam ve hasta diye nitelendirilmeyi hak etmiyor."
Ellerimi teslim olurcasına göğüs hizama kaldırdım, "Sen bilirsin o halde."
Tüm mutsuzluğuma rağmen takındığım sahte enerji, ruhumu daralttı ve sessizce sandalyeme gömülüp portakal suyumu içmeye başladım.
Yaklaşık 15-20 dakika sonra bitirdiğimiz içeceklerin ardından kafeden çıkarken, moralim yerleri görmüştü.
"Bir daha hesap kavgası yapacaksan benimle, çağırma hiç bir yere."
Soğuk hava yüzüme çarparken, Okan'ın önüme geçtiğini gördüm.
Elimde ki kalın atkıyı alıp dikkatlice boynuma bağladı ve geri çekilip ceketimin kapüşonunu kafama geçirdi.
"Yanımda ki hiçbir kıza hesap ödetmem, Hilal."
"Neden ?" dedim alayla. "Keriz misin sen Okan ?"
Sözlerime usulca gülümseyip karanlık gökyüzünün altında parıltıları çağlayan şehrin sokağında kolunu omzuma attı ve kaldırımda yürümeye başladık.
"Genelde yanımda ki tek kız sen olduğun için, sorun olmuyor. Param cebimde kalıyor yani, merak etme."
Sözlerine güldüm ve omzunun altında rahatsız olmak yerine, ailem dışında ki bir insanın şefkatini hissetmenin iyi geldiğini fark ettim.
Yaklaşık 10-15 dakika sokaklarda yürürken sahile indik ve yağmurlu havaya rağmen sahilin kalabalık olduğunu gördüm.
Öyle güzel bir manzara vardı ki, şehrin ışıkları yağmurla güzel bir ahenk oluşturmuştu.
Yorulduğum için yükümü Okan'a yaslarken, tamamen arkama geçti ve sırtımı göğsüne yaslamamı sağladı.
Kolları belime sarılırken, başını atkının sardığı boynuma yasladı.
Pozisyonumuz içimde milyonlarca kötü hissi bir araya getirdi fakat Okan'ı engellemedim.
Sevilmeye ihtiyacım vardı.
Pamir'e duyduğum hastalıklı hissin giderilmesine ihtiyacım vardı.
Bu zamana kadar ne olursa olsun Pamir'e duyduğum aşk için pişman olmamıştım fakat şimdi tek istediğim şey, ona karşı duyduğum duyguların yok olmasıydı.
"Biliyorsun, değil mi ?"
Okan'ın kısık sesini duyduğumda başımı salladım usulca.
Sevilmeye ihtiyacım vardı...
"Canımdan çok seviyorum seni..." dedi elleri montumun üzerinden belimi daha sıkı sararken.
"Öleceğimi biliyorsun." dedim yavaşça. "Kalbim artık bedenimi taşıyamıyor bile. Biliyorsun..."
Titrek bir soluk aldı.
"Biliyorum."
Dudaklarını yanağımda hissettim.
"Biliyorum ve artık tek istediğim şey... Öleceksen de kucağımda öl."
Yanağımı usulca öptü.
"Senin sonun geldiyse, benim sonum da geldi demek Hilal. Öleceksen, kucağımda öl ve beni de götür yanında."
Bedenimi yavaşça kendisine çevirirken, sahilin ışıkları altında yaşlarla parlayan gözlerini gördüm.
"Evlen benimle..." dedi yavaşça.
"Ölüm aynı evde, aynı yatakta, aynı soyadın altında gelsin bulsun bizi. Seninle gideceğim sona razıyım ben."
"Psikopatın tekisin sen..." dedim içim kederle dolarken.
Sevilmek neden mutluluk vermemişti şimdi ?
"Öyleyim," dedi yüzü yüzüme yaklaşırken.
Burunlarımız birbirine değerken, gözlerime baktı.
"Deli gibi aşığım sana."
Kendimi geri çekmeyi istedim fakat dudaklarını dudaklarıma bastırmasıyla kalakaldım.
Soğuk havaya rağmen sıcacık olan dudakları tenimi ısıtırken kendimden iğrendim.
Kalbimde ve aklımda Pamir vardı fakat tenimi... Okan'a ait kılmıştı bu temas...
Elleri sırtıma sarılırken, titrek ellerim boynuna ulaştı itmek istercesine.
Pamir ölümümü isterken... Benimle ölüme gitmek isteyen bir adam vardı dudaklarımda.
Sabah ki sözleri çınladı Pamir'in, kulaklarımda.
Dün ki mesajları geldi gözümün önüne...
İçim yandı.
Aklım 'Okan' dedi, kalbim Pamir'in sözlerinde can verdi.
Ellerim güçsüzce itmek için boynunda kalmaya devam etti fakat her şeye rağmen Pamir'in sevgisine ettiğim ihanetin tadı damağımda kaldı.
Aklım kalbime küfretti, kalbim bir kez daha can verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZIT
Teen FictionSeni ilk gördüğümde, yüzünde asılı kalan yabancılığı sevmiştim. Bu dünyaya ait değil gibiydin ve saat 10'u 8 geçiyordu. Ve şimdi de saat 8'i 10 geçiyor ve ben bu zıtlığı seviyorum. İçinde 8 ve 10 sayılarını barındıran her saatte, yüreğime biraz daha...