"Düşündüm de, aslında sinemaya gidebiliriz."Bıkkınlıkla derin bir nefes vermemek için zor tuttum kendimi ve amfide sırama tünemiş tuhaf bakışlı kıza ters ters bakmamak için bakışlarımı kucağımda ki ellerime çevirdim.
"Hilal tamam derse, bana uyar."
Murat politik bir cevapla nefret ettiği sinema için sevgilisi olmaya aday tuhaf bakışlı kızın dikkatini bana çevirirken, boğazımı temizledim.
"Ben gelmeyeceğim, siz gidin sinemaya."
Çünkü ben de sinemadan nefret ederdim.
Fakat ondan önce, dün sabah Murat'la planladığımız gezip kafa dağıtma olayına el atan sarışın kızla aynı ortamda bulunmak istemiyordum.
Pamir'in grip olduğu gün, Pamir'in saçlarını nasıl gelişigüzel okşadığını aklımdan çıkaramıyordum. Murat'ı seviyor olsa da, Pamir'in yakın arkadaşı olması nedeniyle ona yakın olması, hiç hoşuma gitmiyordu.
"Olur mu öyle şey ya ? Üçümüz gezeceğiz."
Tuhaf bir kişiliğe sahip olmasına rağmen samimi çıkan sesine istemsizce gülümseyecektim ki, dikkatini bizden çekip soluna döndü.
"Aa, hatta Pamir de gelsin ! Dördümüz bir şeyler yaparız, uyar mı ?"
Pamir kulaklıklarını kulağından çekip Melda'ya, yani en yakın arkadaşına bakarken, duymadığını düşünüp tekrar etti cümlelerini Melda.
"Hilal, sen, ben ve Murat. Çıkışta bir şeyler yapalım, olur mu Pamir ?"
Pamir önce Murat'a, sonra bana baktı ve tam ağzını aralayacaktı ki, dün akşam hakkımda söylediği şeyler geldi aklıma ve sözünü kestim.
"Ben gelmeyeceğim. Siz üçünüz gidersiniz."
Öfkeli çıkmasını umduğum sesim aksine, ifadesiz çıkmıştı. Her zaman ki kendini beğenmiş vakur görüntüm ise, her zamankinden daha yoğun bir biçimde benliğimi sarmıştı.
Aslında bu, öfkemi kamufle etmemi sağlıyordu. Ne kadar öfkeli olursam, vakur ifadem de o kadar artıyordu.
"Neden ?" dedi Murat, sanki hiçbir şeyi bilmiyormuş gibi. Oysa dün akşam Pamir'in hakkımda attığı mesajları ekran görüntüsü alarak ona da atmıştım.
Pamir'i sevdiğimi bilen tek kişiye yani.
"Gezmek istemiyorum." dedim gıcık bir tavırla.
Oysa dün akşam Pamir beni sevmediğini belirtmeseydi, koşa koşa gidebilirdim.
"Bence de gelme sen," dedi Pamir düşünceli fakat ciddi bir sesle.
"Yine bayılıp kalırsın, insanların sırtına yük olma."
Ben şok içinde kalakalmışken, bakışlarını Murat ve arkadaşına çevirdi.
"Size iyi eğlenceler."
Ardından arkasını dönüp biraz aşağıda ki sıraya oturdu ve telefonunu cebinden çıkardı.
Boğazımda büyüyen yumru gözlerimi yaşartırken, yanımda oturan Murat'ın öfkeyle soluk aldığını duydum ama önemsemedim.
Çantamı sıradan alıp amfinin basamaklarını hızla inerken, Murat'ın de arkamdan geldiğini hissediyordum ama durmadım.
Bu sevmemek değildi. Benden nefret ediyordu.
Bu denli mi iğrenç bir insandım ?
Bunun fiziksel görünüşümle bir ilgisi olduğunu sanmıyordum. Evet çillerim vardı, biraz çelimsizdim, güzel değildim.
Fakat bu bir nefret kaynağı olamazdı.
Gözlerimde ki soğukluktan mı nefret ediyordu ?
Az daha ölüyordum fakat o başına bela almakla eş değer görüyordu bayılmamı.
Gözyaşlarım hızla yanaklarımdan inerken, sertçe sildim ve gri parkamın ceplerine ellerimi soktum. Aynı zamanda fakültenin çıkışına varıp turnikeden öğrenci kartımı okutmuştum.
Ve tam o anda arkamda bir varlık hissettim.
"Yoksa ağlıyor musun ?" dedi tok bir ses ve arkamda ki varlığı önüme geçti.
Hafif serpiştiren yağmurun altında Pamir ile karşı karşıya gelirken, yukarıda ki gri gökyüzünün altında buğulanan mavi gözleri, mavi gözlerimle çarpıştı.
"Oysa," dedi gözlerinde ki muhteşem buğular deniz dalgaları gibi hareket ederken. "Sadece gerçekleri söylemiştim."
"Ağlamıyorum." dedim ve sertçe yüzüne baktım. "Senin gibi kendini bilmez insanların sözlerini önemsemeyeli oldukça uzun zaman oldu."
Sertçe söylediğim sözlere alayla güldü.
"Duygusuzluğun gözlerimi yaşarttı."
Ardından dudağını hafifçe büktü.
"Ben de diyorum bu kızın yüzünde neden tek mimik oynamıyor..."
Boğazıma oturan yumruyla kalbim delice çarpınmaya başladı.
"Senin gibi adi bir herif olmaktansa, duygusuz bir insan olmayı tercih ederim."
Yüzü alayla gevşedi ve dudaklarını yaladı.
"En azından insan gibi yaşıyorum ben, senin gibi yabani değilim."
Sertçe yutkundum.
Söyleyecek kelimelerim, Pamir'in buğulu mavilerinde can vermişti.
"Yazık," dedim usulca. "İnsanlığın bu olduğunu sanıyorsun."
İçimde çağlayan öfkeyle bir adım atıp aramızda ki mesafeyi kapattım ve gözlerimi gözlerine dikip, buğularından geçen hüznü inceledim.
"Fakat yanılıyorsun... Önyargılarınla yaşamaya devam et."
Hızla arkamı dönüp çiseleyen yağmurun altında zorlukla hızlı adımlar atarken, kesilmeye başlayan nefesimin ardında, fısıltı gibi sesini işittim.
"Asıl sen yanılıyorsun, yaşamak bu değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZIT
Teen FictionSeni ilk gördüğümde, yüzünde asılı kalan yabancılığı sevmiştim. Bu dünyaya ait değil gibiydin ve saat 10'u 8 geçiyordu. Ve şimdi de saat 8'i 10 geçiyor ve ben bu zıtlığı seviyorum. İçinde 8 ve 10 sayılarını barındıran her saatte, yüreğime biraz daha...