Baş Belası

151 9 0
                                    

Baş Belası

  Tek başımaydım. Her zaman öyleydim. Kimseyi umursamıyordum ve onlarda beni umursamıyordu. Liseyi iki yıl önce bitirmiştim ve geçimimi sağlamak için bir kitapçıda çalışıyordum. Bana uygun bir işti ve konuşmak zorunda değildim. Kitap raflarını düzenliyordum.

      İşten sonra ailemden kalan ıssız ve karanlık evime dönüyordum. Yaşamaktan korkacağın bir evdi emin ol. Şehrin biraz dışında olan iki katlı bir evdi. Çok eski olduğu için dışı çirkindi ve boyasızdı. Ailemden kalan maaş vardı. Çalıştığım parayı ekleyince bana fazlasıyla yeten bir miktar çıkıyordu ortaya.

         Bu yüzden kendime eski bir Volkswagen Beetle almıştım. Sahibi çok az bir para istemişti. Zaten oldukça eskiydi. Kırmızı boyası solmuştu ve yer yer dökülmüştü. İşimi görmesi çok iyiydi.

     Bir sabah erkenden kalkmış ve işime gitmiştim. Kütüphanede çok az kişi vardı. Sessizliğin verdiği huzur ile kitap raflarını düzenleme başladım. Şu kitapların yerlerini sürekli değiştiriyorlardı. Onların aldıkları kitapları yerine koymayı bilmemeleri bana para kazandırıyordu. 

   Kitapları düzenlerken yanıma burada çalışan Hüseyin amca geldi. Fısıldayarak ''Yeni kitaplar geldi, onları yerlerine yerleştirebilir misin oğlum?'' diye sordu. Kafamı salladım. Kitapları düzenleme işime ara verip üst kattaki ofise çıktım. Yerde iki koli kitap vardı. Bugünün yoğun geçeceğini haber veriyordu bana. 

  Sırayla kolileri indirdim aşağı. Kolilerin içinde olan listeye bakarak onları yerlerine koydum. Aralarında çok satan kitaplarda vardı ama çoğu eskiydi. 

Elimdeki kitapları raflara koyarken yanımda birinin olduğunu fark ettim. Baktığımda ufak tefek bir kız olduğunu gördüm. Üstteki rafa yetişmeye çalışıyordu. Umursamadan kitapları yerleştirmeye ve düzenlemeye devam ettim. 

  Kız hala kitaba ulaşmaya çalışıyordu. Cidden, kimse şu kıza yardım etmeyecek miydi? Kibarlığımdan değil, rahatsız olduğum için ona kitabı vermeye karar verdim. Ulaşmaya çalıştığı kitaba baktım: Kurbağa Prens. Anaokuluna mı gidiyordu? Kolayca kitabı raftan aldım ve ona bakmadan kitabı uzattım. Elimden aldı ve ''Teşekkür ederim.'' diye fısıldadı. Bir şey demeden rafları düzenlemeye devam ettim. Teşekkür etmesi umurumda değildi. 

  Onunla tanışmam böyle oldu: Baş belamla. Her gün beni rahatsız etmeye devam etti. Benden küçük görünüyordu ve sürekli masal kitabı alıp duruyordu. Yaşına uymuyordu.

  Sürekli benim olduğum yere gelip sorular soruyordu. Adımı öğrenmişti. Tabii ki ben söylemedim. Ona tek bir kelime bile etmemiştim. Hüseyin amcaya sormuştu ve o da söylemişti. 

  Mola vermek için üst kata, dinlenme odasına, çıktım. Koltuğa oturup elime bir kitap aldım. Sherlock Holmes... Şaşırtıcı ama Sherlock Holmes hayranıyımdır. 

  Kitabı okurken odaya o kız girdi ve tüm dikkatim dağıldı. Yanıma oturdu ve ''Sherlock Holmes mu seviyorsun?'' diye sordu. Cevap vermedim. Odaklanamasamda okuyormuş gibi yapmaya ve arada sayfa çevirmeye devam ettim. ''Ben de seviyorum. Yani kitabını okumadım ama dizisini izliyorum.'' Masal kitapları almasından anlamalıydım. Kitap okumuyordu büyük ihtimalle. ''Daha çok aşk romanları okumayı seviyorum.'' Beni ilgilendirir miydi? Cevap: Hayır. Rahatsız olduğumu belli etmek için sırtımı ona döndüm hafifçe. ''Hiçbir şey söylemeyecek misin?'' Sesli bir şekilde sayfayı çevirdim. ''Arkadaş olamaz mıyız?''

  Kitabı hızlıca kapattım ve masaya koydum. Ardından dışarı çıktım. Kütüphanenin arka bahçesine ilerlerken arkamdan gelen ayak seslerini duyabiliyordum. Bir anda durdum. Koşarak geliyor olmalıydı ki sırtıma çarptı.

  ''Ö-Özür dilerim. Ben... Yanlışlıkla oldu.'' Sanırım ona beni rahat bırakmasını söylemek zorundaydım. Hareketlerimden anlamıyora benziyordu. Ona döndüm ve soğuk bir şekilde ona baktım. Gergin görünüyordu. Gözlerimi gözlerine diktiğimde dudaklarını birbirine bastırdı. Olabildiğince soğuk bir sesle ''Beni rahat bırak.'' dedim. Ardından arkamı döndüm ve arka kapıyı açıp dışarı çıktım. Soğuk hava yüzüme çarptığında rahatladığımı hissettim. Kız peşimden gelmemişti. Sanırım beni sonunda rahat bırakacaktı.

Hemen karşımdaki banka oturdum ve mola saatimin bitmesini beklemeye başladım. Yaprakları dökülmüş ağaçları ve bomboş bahçeyi izliyordum. Caddeye yakın olmadığı için etrafta çok ses yoktu. 

  Kapının açılmasını duyunca sinirle arkamı döndüm. Baş belası oradaydı. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Yavaş adımlarla yanıma geldi ve bankın diğer ucuna oturdu. Sinirle ona bakmaya devam ettim. O da bana bakıyordu. ''Neden arkadaş olamayız? Neden konuşmuyorsun?''

  Sadece bakmaya devam ettim. ''Arkadaşın olmak istiyorum.'' Bu kız salak mıydı? Beni rahat bırak dediğimde hangi noktasını anlamamıştı? Elimi banka yaslayıp ona doğru eğildim. Hafif geri çekildi. Yanakları kızarmıştı. ''Bak... Son kez söylüyorum. Beni rahat bırak.'' 

  O da benim gibi yaptı ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. ''Hayır.'' dedi net bir şekilde. ''Benden uzak dursan iyi olur, küçük kız.'' 

  ''Durmazsam ne olur?'' Bu kız beni çok sinirlendiriyordu. Ne kalın kafalıydı bu kız böyle! ''Emin ol, öğrenmek istemezsin.'' dedim ve elimle çenesini tuttum. Nefes alış verişi yavaşladı. Korkutmak istiyordum. Böylece benden uzak dururdu. Dudaklarına baktım ve yavaşça yaklaşmaya başladım. Aramızda birkaç santimetre kalmıştı ki beni itti ve ayağa kalkıp kütüphaneye geri döndü. 

Bir daha yanıma yaklaşmaya cesaret edemezdi. Acaba adı neydi? İlgilenmiyordum ama merak etmiştim. Bana bu kadar uzun süre bana dayanabilen ilk kişiydi sonuçta.

Yalnız ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin