Zaman gerçekte nedir?
Zamanı nasıl anlarsınız?
Saate bakınca, güneş ve ay çıktığında, sayarak mı anlarsınız?
Saatin icat edilmediği, pencerenin olmadığı bir yerde yaşadığınızı hayal edin. Bir süre sonra saymaktan rakamları karıştıracak duruma geldiğinizde ne yapacaksınız?
Peki, zamanın geçip geçmediğini nasıl anlayacaksınız?
Bu sorunun cevabını bulabilir misiniz?
Sabah gözlerime vuran ışıkla uyandım. Sağ tarafıma döndüğümde Çağanın yüzüyle karşı karşıya geldim. Dün gece kâbus görmüştüm ve son hatırladığım Çağanın bana 'iyi geceler sonbaharım.' Demesiydi. Kirpiklerinin yüzünü vuruşunu, uyurken bile kaşlarını çatışını, dudaklarının düz çizgi oluşunu, burnunun düzgünlüğünü. Onu her ayrıntısına kadar inceledim. Gözlerini kırpıştırdığında anında gözlerimi kapatıp uyuyor numarası yaptım.
''uyumadığını biliyorum Eylül.'' Ne diyeceğimi şaşırmış bir şekilde gözlerimi açıp şaşkınlıkla Çağana baktım.
''nereden anladın?'' bana gülümseyerek baktı. Gülümsemesi insanın içini ısıtıyordu resmen.
''uyuduğun zaman gözlerin hareket etmez onları kırpıştırmazsın, mimiklerini değiştiremezsin ve kaşlarını kaldırıp düşünüyormuş gibi yapmazsın.'' Dediği şeyle ağzım açık bir şekilde ona bakıyordum. Cidden uyuyor numarası yaptığım zaman bunları mı yapıyordum? Çağan bu halime kahkaha atınca kaşlarımı çatıp yataktan kalktım ve banyoya girdim. Suyu açıp küvetin dolmasını beklerken aynaya baktım. Neyse ki yanaklarım kızarmamıştı. Gözlerime baktığımda hiçlikten başka bir şey görmedim. Sahi en son ne zaman gözlerimin içi gülmüştü, ne zaman gözlerim de ışık vardı?
Duştan çıktıktan sonra kahvaltı yapmış ve hazırlanmaya gitmiştik. Bugün çarşambaydı ve bizim önemli bir görüşmemiz vardı.
Üstüme siyah düşük omuzlu yarasa kol bir kazak, altıma açık kot pantolon ve bileklerde olan siyah bir bot giydim. Saçımı dağınık topuz ve hafif bir makyaj yaptım. Hazır olduğumda çantama telefonumu, cüzdanımı, anahtarları ve sigara koydum. Görüşmeden çıktığımda büyük bir ihtimalle sinirlerim gergin olacaktı. Odamdan çıkıp merdivenleri indim ve Çağanı koltukta oturmuş bir şekilde beni beklediğini gördüm.
''Çağan ben hazırım çıkalım mı?'' çağan direk gözlerime baktı. Sanki gözlerimde bir duygu arıyordu ama benim gözlerim her zaman boş bakardı. Benim gözlerim her zaman ruhsuz bakardı.
''olur çıkalım.'' Ayağa kalktığında bende onun peşinden yürümeye başladım. O kendi arabasının önüne gelince bende kendi arabamın önüne geldim. Tam arabaya binecekken kapıyı kilitlemediğimi hatırlayıp kapıyı kilitlemeye gittim. Arabanın kapısını açıp ilk çantamı yan tarafa bıraktım sonra ise arabaya binip kapıyı kapattım. Motoru çalıştırıp Çağana baktım. Onunda motoru çalıştırdığını gördüğüm de gaza yüklendim. Sonra yavaşlayıp önüme geçmesine izin verdim. Önüme geçtiğinde biraz mesafe bıraktım.
Gerginlikten ellerim titriyordu. Hala çözemediğim meseleler vardı. Çağan mesela onun benimle ne derdi olduğunu bilmiyordum. Kötü bir amacı yoktu fakat iyi bir amacı olduğunu da zannetmiyordum. O adamlarla bir sorunu vardı sanki yoksa neden bana yardım etmek istesin ki?
Peki ya şimdi gittiğimiz adam? Cidden yaptıkları iğrençliği arkadaşına mı anlatmışlardı. Sonra birlikte gülüp benimle dalga mı geçmişlerdi? Sinirle direksiyonu daha çok sıktım. Arkamdan benimle alay edip gülmüşlerdi. Hiçbirine acımayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİN VE NEFRET
Mystery / ThrillerGözlerimin içine bakarak yapmamamı söyledi. Gözlerinden akan çaresizlik bana zevk verdi. Kana susamış gibi davranmamın tek bir açıklaması vardı. Delirmiştim. Sakinliğimi korumayı bırakmıştım. Ben Eylül Kıran. Herkesin bir şeytanı ve bir meleği vard...