Merhabalar çok sevgili okuyucularım. Bölümü son dakikada yetiştirmesem yayınlayamıyordum :D O yüzden, sizden bu doğum günü kızına uzun uzun yorumlar bekliyorum. Hepinizi çok çok seviyorum ve bu bölüm de beni bu hikayeye başlatan Nur'a ithaf ediyorum. Sevgiler - Hazal
Yağız ve Sinan, Hazan'ın iki tarafında oturmuş ve kızın gece soğuğunun kızarttığı yanaklarına inat soğuğun altında, deniz kenarındaki o bankta şarap şişesini kafasına dikip duruşuna tanık oluyorlardı. Sinan, anlam veremediği bu durum bir yana, Yağız'ı da peşinden getirdiğine minnettardı. Yağız'ın onlardan uzak kaldığı zamanlarda Hazan ve o hep birlikteydiler evet ama Hazan o zamanlarda böyle olmazdı. Şimdi de böyle olmasının altından kalkmaya antrenmanlı değildi. Ama Yağız altında kalkardı. Çünkü Yağız öyle biriydi. Çocukken de öyleydi, şimdi de öyleydi. Sinan ne zaman Hazan'ı kızdırsa, ortamı yatıştırıp ikisini barıştıran Yağız olmuştu. Yağız çok uzun zamandır öyle bir olgunluktaydı ki, belki de annesiz olmasının getirdiği bir şeydi, belki de babasının sert yapısının, bilmiyordu Sinan, Sinan'ın onu gerçekten kızdırıp küstürmesi mümkün olmazdı hiç. Yağız gerektiğinde görmezden gelmeyi bilebilecek kadar soğukkanlıydı. Bu yüzden Sinan küçüklüğünde onları bir arada tutan şeyin Yağız olduğunu bilirdi. Hazan'ın Yağız'ı ondan bir iki tık fazla sevdiğini, ona daha çok güvendiğini de bilirdi.
Sonra bazı şeyler yaşanmış ve dengeler değişmişti ama tabi. Aslında hepsi tek bir şeydi. Ama büyük bir şey. Yağız'ın gitmesi... Yağız gitmişti ve Sinan'la Hazan baş başa kalmışlardı. Sinan geriye baktığında bunu net bir şekilde görebiliyordu. Ancak net bir şekilde görebildiği bir şey daha vardı. Onları uzun yıllar bir arada tutan da Yağız olmaya devam etmişti. Yani uzak da olsa, ikisinin de arkadaşıydı hala Yağız. Ve onları birbirine emanet etmişti. Bu, Sinan'a üzerinde eğreti de dursa düşmesin diye sarıldığı bir sorumluluk giydirmişti, Sinan'ı biraz da olsun değiştirmişti. Hazan'a da Sinan'a ne olursa olsun tutunmak için bir sebep vermişti. Eski dostlukları ve ortadan asla kalkmasını, kaybolmasını istemedikleri bir bağ vardı. Bu bağı da uzaktan da olsa Yağız sağlıyordu işte.
Üniversite zamanları birbirlerine hayli yakın geçmişti gerçi. Ama sonra, yine Yağız mesafelerle ayrılmak zorunda kalmıştı onlardan. Ve tüm o süreç boyunca Hazan genelde mutlu, bazen sinirli bir kızdı. Hırçınlıkları da olurdu. Ama gözlerinden şelale gibi yaşların boşaldığı ve böylece sustuğu hiç olmamıştı.
Yağız kızın elinden şişeyi çekti. "Tamam." Dedi ardından. "Yeter artık. Biraz sakinleş."
Hazan Yağız'ın elinden altığı şişeye uzandığında Yağız'ın üzgün ve hayal kırıklığı dolu bakışlarıyla karşılaştı. Dışarıdan nasıl göründüğünü düşündü Hazan sonra. Sebepsiz yere deli gibi ağıyordu ve hemen yanındaki adamın 2 gün önce babası ölmüştü.
Ama sonra beynini bir anda gerçekler dolduruyordu. Gözlerini kaçırıyordu Yağız'ın mavi gözlerinden. Çünkü içi acıyordu. Çünkü bu gerçek olamayacak kadar kötüydü. Annesi burnunun dibindeydi ve o annesiz büyümüştü. Annesi, burnunun dibinde en yakın arkadaşına annelik yaparken o yalnız büyümüştü. En yakın arkadaşı, onun kardeşiydi üstelik.
"Yağız, lütfen verir misin şu şişeyi?"
"Önce anlat." Dedi Yağız da, itirazını belirtirken. "Anlatırsan veririm."
Hazan yutkundu. Anlatamazdı. Anlatması mümkün değildi böyle bir şeyi. Hele şimdi. Hayır... Hiç bilmemeliydi Hazan. Duymamalıydı, öğrenmemeliydi. Bunca yıl nasıl bilmediyse o, ya da kimse bilmediyse, aynı şekilde bilinmemeliydi. Bunun yükü fazlaydı Hazan'a.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geceyarısı Mumları [Tamamlandı]
Fanfiction"Hazan bir gün Alzheimer gibi ciddi bir unutkanlık hastalığına dahi yakalansa, hayatta iki kişiyi asla unutmazdı. Biri Sinan, diğeri Yağız... Çocukluk arkadaşları. Üç silahşörler... Aslı, Deniz ve Efe gibi. Dawson, Joey ve Pacey gibi. En yakınları...