Yuh artık, yok artı, 13 bin kelime nedir artık diyeceğiniz uzunlukta, tamı tamına 32 sayfa bir bölümle karşınızdayım. Yazmalara doyamadım, her yerimizi flashbacklerle donattım, Yağız ve Hazan'a çok çok çok çok fazla odaklandım. Benim için müthiş önemli bir bölümle karşı karşıyasınız şu anda. Zaten eğer twitter'dan beni takip ediyorsanız nasıl bir tacizle bu bölüm önemli dedim ben bile bilmiyorum. Ama işte o gün, o dakika, o saniyeye geldik. İşte o bölüm.
Bu bölüm sana ithaf edilmiştir, PİLİCİM :D Yüsra, umuyorum ki yazdığım her bir kelime yeterli kalmıştır, bu ne yarısında kesmişsin demezsin. Bence gayet uzun uzun yazdım ne yazmam gerekiyorsa. Keyifle oku
PS: Bu bölümün de şarkıları özenle seçildi dinleyin lütfen. Ve yorum diye destan yazıyorum kıza da yazık demeyin. Destan yazın, severek okuyorum. Hepinize onlar için de çok teşekkür ediyorum. Keyifli okumalar...
Yağız göz ucuyla yanında oturan kadını kontrol etti. Hazan'ın titremesi geçmişti. Kadının vücudu o kadar yorgundu ve bağışıklığı yaşadığı strese bağlı olarak o kadar kırılmıştı ki kısa süre maruz kaldığı serin hava bile onun zangır zangır titremesine neden olmuştu ve arabanın içindeki sıcaklık bunaltıcı bir düzeye ulaştığında bu titreme ancak kesilmişti. Ancak Yağız klimayı yine de kapatmayı göze alamayarak sadece fan ayarını düşürmüştü. Ardından sol eliyle direksiyonu tutarken, sağ elini kadına uzattı ve vücut sıcaklığını ölçmek için ellerine dokundu.
Hazan adamın yumuşak ve sıcak elinin onunkini tuttuğunu hissettiğinde içine tuhaf bir heyecanın yayıldığını hissetti. Ancak Hazan'ın vücut sıcaklığını ölçmek için ellerine dokunan Yağız, kadının teninden sorusuna yanıt bulduğunda elini geri çekti.
"Hala üşüyor musun?" dedi Yağız Hazan'ın ellerinin nasıl olup da hala soğuk kaldığına anlam veremeyerek.
"Biraz." Dedi Hazan ince bir titreme adamın dokunuşuyla tenini yalayıp geçerken.
"Hastaneye gidelim." Dedi Yağız nereden dönse diye düşünürken.
"Hayır. Gerek yok." Dedi Hazan başını iki yana sallayıp. Hastane de olsa Yağız'la dışarıda herhangi bir yerde birlikte görülmek istemiyordu. Zaten magazincilerin onların fotoğraflarıyla ve Sinan'ın yersiz konuşmalarıyla süslediği haber hızla trend videolar listesine yükseldiyse, hemşirelerin bile ikisine bakışı rahatsız edici olacak demekti.
"Hasta oluyorsun. Hala ellerin buz gibi."
"Hasta olacağımdan değil." Diye itiraz etti Hazan. "Stres, yorgunluk... Bir ağrı kesici alırsam ve uyursam toparlarım. Hastaneye gerek yok. Gerçekten."
Başını salladı Yağız. Aslında Hazan'ın bu hali onu endişelendiriyordu ama yine de kadını dinlemesi gerektiğini düşünüyordu. En azından bir süre. Tüm bu stresin ardından hastaneye gidip gitmemek üzerine bir tartışma bile ona çok gelebilirdi.
"Tamam." Dedi Yağız. "Ama yarın düzelmezsen gideriz. Anlaştık mı?"
"Sen nereden öğrendin?" diye sordu Hazan kafasını dağıtmak ve konuyu değiştirmek için. Çünkü biliyordu ki Yağız magazin falan izlemezdi. Burada da ona böyle bir haber verecek çok arkadaşı yoktu. Hazan haber vermemişti ve Sinan da o halde böyle bir şey yaptım diye Yağız'ı aramazdı değil mi?
"Haldun Bey aradı. Tekzip yayınlatmak için onay istedi. Sanırım Sevinç Hanım'ın oğlu olma ihtimalim ona da hayli imkansız göründü."
Başını salladı Hazan. Doğru ya, dedi içinden. Bu işin bir de hukuki boyutu vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geceyarısı Mumları [Tamamlandı]
Fanfiction"Hazan bir gün Alzheimer gibi ciddi bir unutkanlık hastalığına dahi yakalansa, hayatta iki kişiyi asla unutmazdı. Biri Sinan, diğeri Yağız... Çocukluk arkadaşları. Üç silahşörler... Aslı, Deniz ve Efe gibi. Dawson, Joey ve Pacey gibi. En yakınları...