II.GALAKSİ SAVAŞI:PART-III(Acının Anlamı)

21 4 3
                                    

   Medya: Bir Angorya Şehri

   Planlanıyor...
   Farklılık var.
   Neler oluyor ?

   Sistemim hata vermişti. Hayatı anlamlandırmakta zorlanıyordum.

   Savaşa tam 3 yıl ara verildi. Dünya'ya uğradım. Güzel bir gündü. Sovyet Rusya diye bir şeyin çöktüğünü öğrendim. Sonra Ütopya'ya döndüm. Jewelary ile yatmıyordum artık. Uzak duruyordum ondan. Açık açık Krista ile birlikteydim. Jewelary bunun farkındaydı yani. Savaşı bir kenara bırakmış mola veriyorduk. Benim kafam son derece karışıktı. Beni rahatlatan tek şeyse Krista'nın inleyen sesi ve güzel bedeniydi.

    Mavota'nın Kurtuluşu

    Bu savaş çok kolay kazanıldı. Savaşta daha önceden yerleştirilmiş bombalarla (Bkz:5.Bölüm) hızlıca bu iş bitmişti. Lakin değinmek istediğim bir nokta var. Zavallı De Lasim halkını hatırlıyor musunuz? Hani Jewelary ile geçirdiğim o son özel zamanlarda bir işgale ve soy kırıma göz yummuştuk. Savaş biraz daha ertelensin diye. İşte Angorya Savaşları: Son Taarruz bu şekilde başlamıştı. Mavota'yı geri alacaktık. Masumların ülkesini kurtarıp onlara geri teslim edecektik.-Bir şartla tabikide. Bize katılıp BSYM devletleri arasında yer alacaklardı. Biz de onlara koruma, güvenli yaşam ve teknoloji sağlayacaktık. Başka gezegenlerde bulunan De Lasim halkı çaresizce bu sömürü teklifini kabul ettiler. Bu tür politik işlerle çok uğraştığım yoktu. Ben savaşıma bakıyordum. Bu savaş bitince ne mi olacaktı? Doğrusu ben de emin değilim. Lakin tekrar ödül avcısı olmayı düşünmüyorum. Bıktım artık. Ayrıca savaşın sonunda bazı şeyler için yeterince param var.
    30 Mart 1981, Mavota'nın üzerine Ütopya kuvvetleri çökmüştü bile. Angoryalılar burayı işgal ettikten sonra Mavtalar'a-beni kaçırıp uzaya çıkartan ve bu macerayı başlatan içkici sapık ırk-  bırakmışlardı. Ütopya karşısında Mavtalar'ın eridiğini görmek ilginçti. Gemileri öyle güçsüz filan değildi de. Belki de Jewelary bu iş için fazla hevesliydi. Bilemiyorum. Ben bu savaşı SuperDestroyer'den izledim. İşe hiç karışmadım. Mavota beklediğiniz gibi 1 yılda hızlıca kurtarıldı. Savaş bitene kadar kale görevi görecekti. Jewelary de zaten burayı tampon bölge olarak kullanmayı düşünüyordu. Buradaki savaşın bir başka önemli yeri de Mavtalar'ın gücünün eritilmesi ve Mavtaya anlaşmasını imzalayarak savaşdışı kalmalarıydı.
   
   Angorya Savaşları:Son Taarruz

    Bu savaşın öncesi çeşitli fikirler ve öneriler vardı. Ama aslında herkesin kafasında önemli tek bir soru vardı. DEAD devletlerinden kimse kalmamıştı. Angort Kralı, neden hala direnmekteydi? Jewelary'nin düşüncesine göre 3 Angort gezegenine sahip olmaları ve ilk ikisi düşene kadar savaşın daha fazla uzaması ve BSYM'nin içi de geçmiş olduğu için ana gezegenleri Angort I'i işgal edebilecek güçte olamayacak olmamızdandı bu direniş. Haklılardı. Lakin benim de bir planım vardı. VI.Ada'da öğrencilerimi kaybederek kazandığım bir şey vardı. Bir anahtar. Birleşik Konsey Kurulu Başkanı'nın ilgisini çekecek türden. Bilmem hatırlayabildiniz mi? Bunu 5.BSYM Savaş Kurulu'unda belirttim. Herkes mantıklı olduğu konusunda hem fikir oldu. Böylece Angort gezegenlerine saldırı başladı. Şimdilerde ise bu konu yüzünden pişmanlık duyuyorum. Böyle bir dram yaşanacağını bilseydim...

    Angort-III:Ağlayan Çocuklar

    Krozoid ve Ütopya birlikleri beraber saldırcaktı. Pruyalılar'ın elinden kurtardığımız Prenses Sally, Kraliçe Sally olmuş ve Angort III'de bize yardım etmeye karar vermişti. Tam bir kahramanlık savaşı olmasını bekliyordum. Bu savaşmakta direnen zorbaları indirecektik. Saldırı 1982 Aralık ayında başladı. Öfkeli kuvvetlerle şehirleri koruyan Angorya askerleri katlediliyordu. Plasmagun'ımın yardımıyla onları talan ediyordum. Şehirler sürekli bombalanıyor ve top ateşine tutuluyordu. Selahattin ile birlikte çatışıyorduk. Siperlerde bulunduğumuz yerden açıkta olan savunmasız ve umutsuzca bize ateş etmeye çalışan düşmanlarımızı vuruyorduk.
    -Niye hala teslim olmuyorlar ki? Bir türlü anlam veremiyorum.
    -Burası Osmanlı olsaydı, sen teslim olur muydun?
    -Tabiki de olmazdım.
    -O zaman neyi anlamıyorsun, eski dostum?
    -Bi saniye, ne? 
   Yanımıza devasa bir top mermisi düştü ve sağa sola savrulduk. Yerden toprak havalandı. Toprağa yüzüm yapışmıştı. Kaskım biraz çatlamıştı. Ortalık toz duman olmuştu. Ağzıma toprağın tadı geldi. Ölünce dönüceğimiz toprağın tadı... Hiçbir şey göremiyor ve duyamıyordum. Bağrışmalar sanki çok uzaktan geliyor ve kulağım çınlıyordu. Belimde felaket bir ağrı vardı. Yerde yatmaya devam ettim. Sola doğru baktım. Selahattin siperlerin arkasına düşmüştü. Bense önüne. Yuvarlanarak içeri girişini izledim. Siperden bana elini uzatıyor ve bağrıyordu. Sesi boğuk ve sanki çok uzaktan söylüyormuş gibiydi:"Elini veeer!" diye. Sağa baktım. Yıkıntılarla dolu şehir vardı. Önünde orayı korumaya çalışan askerlerle. Kulağım yavaşça yerine geliyordu. Ayağa kalktım. Sağ bacağıma bağlı olan süngüyü çıkardım ve silahıma taktım. Selahattin arkamdan:"Hayır lanet olasıcaa!!!" diye bağırdı. Umrumda değildi. Koşmaya başladım. Angoryalı askerler o kadar meşguldü ki ben yakınlayana kadar geldiğimin farkına varmamışlardı. Ateş etmeye başladılar. Hala mesafe vardı. Zırhıma güvendim. Sonunda yaklaşmayı başarıp süngüledim üçünü beşini birden. Altıpatlarla birkaç tanesi daha vurdum ve bir binanın arkasına saklandım. Bunu gören Krozoidler ve Ütopyalılar siperlerden çıkarak atağa kalktılar. Selahattin yavaşça yürüyordu. Telsizden sesi geliyordu.
    -Sen hangi çeşit bi salaksın?
    -Ben Yıkım Askeri'yim.(Raze Soldier)
    -Biliyorum, ben de Minigun Uzmanı'yım.(Minigun Expert)
    -Bu bir lakaptan daha fazlası dostum.
    -Kendini öldürtüyordun az daha.
    -Risk yoksa, zafer de yoktur.
    -Tabi tabi
    Bana gelmişti sonunda. Ona gülümseyip binanın köşesinden döndüm. Koşarak ateş etmeye ve bağırmaya başladım. Bir yandan da kahkahalar atıyordum. Selahattin:"Sana bi baktırmamız lazım." dedi. Umursamadım. Moralimi bozmasına izin veremezdim. Yıkıntıların arasında hızla ilerliyorduk. Her taraf yanıyordu. Canlı tek şey müttefiklerimiz gibiydi. Bir çocuk sesi duydum. Ağlıyordu. Sese doğru gittim. Bir tuzak filan olabilir miydi? Yaklaştım. Küçük bir ev gördüm. Duvarları krem rengiydi. Dört bir yanı dökülmüş 1 katlı küçük bir şeydi. Önünde Angoryalı bir kadın yatıyordu. Kadının her tarafı kandı. Süngülemedikleri yeri kalmamıştı ve kadın elinde sadece bir ekmek bıçağı tutuyordu. Başında iki tane ağlayan çocuk vardı. Biri kız diğeri erkekti. Kız olan daha büyük ve ağlama sesi daha çok duyuluyordu. Ben onun sesini duymuştum. Karşımda gördüğüm bu tablo karşısında içimde bir şeyler yıkıldı. Kahroldum. Silahımı omzuma taktım. Yavaşça yaklaştım. Angoryalı kız korktu. Gözleri çok yaşlıydı. Kim bilir ne kadar süredir ağlıyordu? Yaklaşmaya çalıştım. Geri çekildi ve kardeşine sarıldı. Bana bakıp:"Dosha, dosha!" dedi. Ona baktım. Savaş alanında zırhımın açılma tuşuna bastım ve içinden çıktım. Beni görünce biraz şaşırdı. Eğildim. Ona doğru baktım:"Sorun yok." dedim. Her taraf patlıyordu. Onlara bir şey olmasın diye kıza ve kardeşine sarıldım. Sırtıma beton bir parça düştü:"Aaahhhggg" diye bağırdım. Hırlayarak nefes aldım. Başta akciğerlerime bir şey oldu, sandım. Sadece tozdandı. Sarılmayı bırakıp geri çekildim. Kız mutlulukla baktı. Elini elimin üstüne koydu. Bana:"Haysan koqe Ola." dedi. Çıkarıp bir parça ekmek verdim. Onları güvenli gördüğüm bir yere soktum. Orda kalın, dedim.
    Bu savaş devam ederken çok zorlanıyordum. Elim tetiğe basamıyordu sanki. İçimde bir şeyler eriyip parçalanmıştı. Savaştan sonra "dosha"ın "yaklaşma" demek olduğunu ve elini elimin üstüne koymasının "sana saygı duyuyorum" demek olduğunu ayrıca "Haysan koqe Ola" sözünün "Barışa inanmalısın." anlamına geldiğini öğrendim. Çok acı verici bir olaydı. Daha geçen gün okulda barışın önemi hakkında bir ders işlemişler. Biz de gelip bunu pekiştirmiştik. En acı yoldan. Angoryalı halk-askerleri demiyorum- onlara öğretilenlerle çelişmekteydiler. Çok acı çekiyorlardı. Angort III Başkanı, sivil halk katledilmezse teslim olucağını söyledi. Adam gelen haberlere daha fazla dayanamamış. Krozoidli askerler böyle bir hınç çıkartırken hiçbir duygu duymuyorlardı. Çünkü onlara bu aynı şey yapıldığı için bunu yapmakta haklıydılar. Savunan tarafta olmak gerçekten çok daha iyiydi. Kral Avotin Angort, Angort II Başkanı'na sivil halkın durumundan gelen haberleri umursamadan devam etmesini söylediğini bir Angort II kanalından öğrendik. Sunucu bir kadındı. Haberi okuduktan sonra gözlüğünü çıkardı ve masaya bıraktı. Gözlerinden yaşlar süzülürken:"Ahmak Kral'ımız neden hala yenilgiyi kabullenmiyor? Çocuklarımızın bu acıyı çekmesine gerek var mı? 5 yaşındaki bir çocuğun eline silah verip neden cepheye yolluyor? Neyi kanıtlamaya çalışıyorsunuz Kral'ım?" dedi. Umutsuzca ailesini alarak gezegeni terk edeceğini ve diğerlerine aynı şeyi yapmalarını tavsiye etti. Daha sonra program bitti. Sonradan öğrendiğimiz kadarıyla Kral Avotin, gidenlerin vatan haini ilan edileceğini ve kesin zaferleri gerçekleştikten somra geri dönenlerin halkın önünde idam edeceğini açıklamış. Krozoidli askerler bunları izlerken duygusuzca sadece gülüyorlardı. Biz kötü taraf mıydık? Ya onlar iyi taraf mıydı? Ama onlar da De Lasim halkını katlederek soy kırım yapmışlardı. Kafam çok karıştı. Şimdi Angort II'ye doğru ilerliyorduk.

Bir Yıkım Askeri (A Raze soldier) "Düzenleniyor"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin