10.Bölüm: YENİ BİR ORDU'NUN TOHUMLARI

25 2 0
                                    

    Medya:O çok bahsedilen gemi Viper Mk-II. Savaştan yeni gelmiş. 

    Bu yeni fabrika robot üretmeye başladı. Hep beraber çalışarak bir adet robot yaptık. Ellerimizle... Adı "Robo-1" idi. Geri kalanları da seri numaralandırdık. Viper Mk-II vardı elimizde hali hazırda. İnceledik. Ürettik birçoğunu. Bunlar olup giderken düşünüyordum bazen. Tek bir kişide aslında galaksiyi değiştiricek güç vardı. Ben değil yalnız. Bencil ve egoist değilim o kadar. Herkeste var bu güç. Birçoğu farkında değil. Bir anlasalar. Neler neler olurdu. Bu Dünya için de geçerli. Evim. Ya da evim diyebileceğim tek yer. Orada doğdum. Büyüdüm. Daha uzun yıllarımı ondan uzakta geçirdim. Ama Dünya... Neden bana olmam gereken yer gibi geliyordu ki? Belki de bir iç güdüden ibarettir. Bilmiyorum doğrusu.
    Fabrika, yeni bir ordunun tohumlarını ekiyordu. Tank yaptık. Mavi renkli. Üzerinde devasa bir plasmagun var. 12 kamyon tekerleği gibi tekerliği var. 6 sağda 6 solda. Yandan 3 tekerlekli gibi gözüküyor. Tekerlekler çift. Hızlı, çevik ve dayanıklı. Bir teknoloji harikası. Şimdilerde modern bir söz bu. Ordunun tohumlarını yavaşça ekerken yıllar da geçiyordu. Bizimkilerin yaşı ilerliyordu. Çok hızlı geçmeden evvel fabrikada üretilen ilk Viper Mk-II ile ilgili deneyimimi ve Dünya'daki düşmanımızla tanışma serüvenimi anlatmak istiyorum. Ama ondan da önce... Dünya'yla ilgili düşüncelerimi anlatmak istiyorum

    Dünya Üzerine Derin Düşünceler

    İnsanlar Dünya'da birer parazit misali yaşıyorlar. Birçoğu asalak gibi ortalıkta dolanıyor. Düşünmeyi beceremiyorlar. Çoğu sorgulamıyor. Devletler insanları koyun sürüleri gibi yönetirken arada azınlık olarak düşünen ve sorgulayan insanlar çıkıyor. Diklik yapıyorlar haliyle. İnsanlara yön veriyorlar. Devletler ise bunu fark edip diklik yapanların kafasını kesiyor. Kafasını kesmezse de önünü kesiyor. İnsanların umudu kırılıyor. Bazı diklikler başarıyor. Devlete yön veriyor. Sonra bu diklikler karşı çıktıkları insanlara dönüşüyor. Dünya'nın içi geçmiş. İnsanlar kokuşmuş. Sanki evimde kurtarılmaya değer bir şey kalmamış gibi. İnsanlık kendi kendini yok ediyor. Yavaş yavaş. Dünya bu birkaç yüz bin yıldır var olan insanlık parazitini üzerinden silkiyor. Yavaşça. Doğa kendini dengeliyor. Yavaşça. Yaşayan küçük bebekler içimi eritiyor lakin. Küçükler son umudum. Doğru yönlendirilmeleri gerekiyor. Evet ben bir ordu üretiyorum. Dünya'nın yönetimini ele geçirmek için. Yeni doğanları doğru yönlendirebileceğimiz bir sistem için. Koyun gibi güdülenenler zaten önce uyarlar yeni düzene. Sonra yok olurlar. Arkalarından sorgulayan düşünen bir toplum gelir. Sadece güç sahipleri rahatsız olur bu durumdan. Onların hepsini savaşta öldüreceğim. Zalimleri. İnsanları 12 saat çalıştırıp ellerine üç beş kağıt parçası tutuşturanları. Bencilleri de bu yeni Dünya'da istemiyorum. İyiliği doğru olduğu için değil de kendini iyi hissetmek ve "Teşekkür ederim" sözünü duymak için yapanları da istemiyorum. Onlar bencillerin en masumları. Birbirlerine yardım edip güvenip arkalarına bile bakmayan insanlar istiyorum. Benim dediğime Dünya ağzıyla "Ütopya" diyorlar.

    İlk Deneyim

    Ütopya'mı inşa ederken yaşadığım ilk deneyimim raylı sistemin üzerindeki beyaz ata binmekti. Beyaz renkli o pegasus beni mavi göklere çıkardı. Beyaz bulutların üstüne. Sonra milyonların can verdiği canım uzaya. Sessiz katil. Biri öldüğünde uzayda "gıkı" çıkmıyor. Sadece ölüyorlar işte. Uyduların arasında dolaşıyordum. Birden yuvarlak bir cisim çıktı karşıma. Sağ sol yapıp yanımdan geçti. O da neydi yahu? Radyo frekans yayını açıp tarama yapmaya başladım. Belki bana seslenir diye. Başta onu bir Pruyalı sandım. Lakin Dünyalılar ona UFO diyorlardı. Evet yanımdan geçen bir UFO idi. Dönüp yaklaştım. Çok parlaktı. Işığı bir an söndü. Amerikan bayrağını gördüm önce. Sonra üzerindeki "BNS-112M" seri numarasını. Ardından tekrar parıldadı. Yeni bir uçuş tekniği geliştirmişti Dünyalılar. Ama kimsenin haberi yoktu ve bunlara ise uzaylılar Dünya'yı ziyaret ediyor deniliyordu. Aslında Dünya gezegensel olarak gelişmiş uzay teknolojisine ulaşana kadar kendi haline bırakılmıştı. Tertetler dışında orasıyla ilgilenen yoktu. Onları da Antonyus'ta ben ve yetim ordusu beraber yok etmiştik. Mavtalar uzun zamandır Dünya'dan kimseyi kaçırmıyorlardı. Kendi halindeydi işte. Sonradan öğrendim ki UFO'ları ve Dünya'yı yöneten 13 Aile, bunu Dünya'yı tamamen hakimiyet altına almak için kullanıyordu. Tek din tek ülke. Yeni Dünya Düzeni. Ben bunları öğrendikten sonra ilk gördüğüm UFO'yu vurarak onlara savaş açtım. İki tarafta yeni bir dünya düzeni istiyordu. Biri aydınlık, öteki karanlık. Kim üstün gelecekti? Kendime çok güvenmiyordum. Güvenemiyordum. Ben aslında yanımdakilere güveniyordum. Sunset Shimmer, bayan ovska, da onlara karşıydı. Onlara karşı olan bazı gizli veya açık gruplar vardı. Hepsiyle birleşip anlaşmaya vardık. Doğrusu kendi karanlığını isteyen başka gruplar da vardı. İş bitince onları da ortadan kaldırmayı planlıyordum. Şimdilik işime yarayacaklardı. İdeolojim, el altından Dünya'ya fırtına gibi yayıldı. Düşündüm. Benim zamanım başlıyordu. Ya nasıl olacaktı? Başta karşı olduğum düşüncelerin kucağına düşüp diğer başkaldıran liderler gibi mi olacaktım acaba?

    Teknolojiler

   Güzel İzmir. Her şey orada başladı. İstanbul'dan İzmir'e otobüsle geliyordum. O İzmir'e girişimiz yok muydu? Bana umut veren bir şeyler vardı. Sunset Shimmer'ın yanından geliyordum. Otobüs çok rahattı. Yolculuklar biterken hep yeni bir şeyler başlayacak diye düşünürüm. Fabrika'ya ulaştım. Bir Robo'nun nasıl yapılabileceği hakkında tartışıyorlardı. Robo-1'e şöyle bir bakınca bunlardan 10.000 tane üretmiş olmamız inanılmaz geliyordu. Savaşmaya hazır olduğumuz bir zamandı. Her zaman olduğu gibi önce kendi ülkemizden başlayacaktık.
    Akif:"Bu robotun öncelikle insan mekaniklerini yerine getiriyor olması gerekiyor. Tutma, çekme ve kavrama gibi." dedi. Aykut:"Ancak çeşitli yazılım sistemleri kurmamız da gerekiyor. Robotun kendi mantık sistemi olmalı ve öğrenebilmeli. Ben nasıl yapacağımı bilmiyorum." dedi. Tuba atılarak:"Bilmiyor olabilirsin, ama öğrenmek zorundasın." dedi. Bilmiyor olabilirsin, ama öğrenmek zorundasın mı? Bu bana daha sonra yaşanacak bir olayı anımsattı. Bu sözü ikinci kez duyacaktım.
    Sene 2002, Jewelary ellerini beline koymuş ve kaşlarını çatmıştı. Sinirli bir şekilde nefes verdi:"Öyle bir şey olmayacak Fatih." dedi. Sormam gerekiyordu. Amaçsızca hep bu sorunun peşindeydim ben:"Neden?" dedim. İleri geri yürüdü. Odamızda birkaç volta daha attı. Sonra dönüp:"Zaten Raze Soldiers olarak ayrı bir şuben var. Neden şimdi de iyice ayrılıp yeni bir ordu kurmak istiyorsun ki?" dedi. Eliyle çenesini ovaladı. Bana arkasını döndü ve yere dikti gözlerini:"Ayrılmak için neden bu kadar heveslisin?" dedi. Ona arkadan yaklaşıp sarıldım. Sadece benim gezegenim savunmasız olmasın istiyorum, dedim. Ayrıca kendi Ütopya'mı inşa etmek istiyordum. Üstelik Ütopya gezegeninden çıkan kuvvetlerin Dünya'ya varması 3 saat 45 dakika sürüyor. Milyonlarca insanın ölmesi için yeterli bir süre. Ama benim asıl amacım bu da değildi. Daha büyük planlarım vardı.
    Yeni orduyu Ütopya'da tanıttıktan sonra 3 ay daha orada kaldım. Jewelary ben gezegenden ayrılmadan önce ellerimi tutuyordu. Gözleri parladı ve:"Bunu yapıyor olmanın nedenini tam olarak biliyor musun?" diye sordu. Bilmiyordum. O an tam olarak ben de bilmiyordum. Ellerini sıkıp acınaklı bir ses tonuyla:"Bilmiyorum." dedim. Bana sarıldı ve şunu dedi:"Bilmiyor olabilirsin, ama öğrenmek zorundasın." Bu cümle zihnimi kemiriyordu resmen. Yol boyu bunu düşündüm.
    Ütopya kanallarının hepsi bu yeni "Dünya Kuvvetleri"ni konuşuyordu. On bin robot, 300 Viper Mk-II, 100 Nakliye Gemisi ve bir Işın Escort gemisinden oluşan bu küçük orduyu. Adı da... "Pot of Greed Armies" idi.

Bir Yıkım Askeri (A Raze soldier) "Düzenleniyor"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin