Zamanın ötesinden geldiği söylenen mistik ejderhalar (medya) uzak bir galakside "Drim" gezegenlerinde kendi hallerinde masumca yaşamaktaydılar. Bilinmeyen bir tarihte Drim 4'e bir koloni gemisi düştü. Mistik ejderhalar, onların yardımına koştu. Onları iyileştirdi, yemek ve su verdiler. Bu yeni doğan halkın adı "Drakojan" oldu. Onların dilinde "Ejderseverler" anlamına geliyordu. Savaşa katılmadan önce Drim 4'te okuduğum yazıtta bunlar yazıyordu. Many'le konuştuktan sonra-o bir drakojan-öğrendim ki onlardan bir kısım halk ejderhaların evrene hakim olmak için onları kullandığını söylemişler ve gemilerle Gök'e çıkmışlar. Kendilerine "Skies" adını vermişler. Bir taraf mistik ejderhaları korumak istiyor, diğer taraf evrenin iyiliği için onları öldürmek istiyordu. Kimin iyi kimin kötü olduğuyla değil paramızla ilgileniyorduk.
Drim 2 Cephesi
Savaş çok fazla ilerlemişti. Bilinen savaş 260 yıldır sürüyordu. 300.000 yıllık geçmişi olduğu söyleniyordu. Gök'deki savaş Yer'e kadar gerilemişti. Kısa bir şey açıklayayım: Gök-Yer meselesi normal insanların algıladığı şekilde değil. Drim gezegenlerinin bulunduğu bölgeye "Yer" ve Sky gezegenlerinin bulunduğu bölgeye "Gök" deniyor. Ödül avcıları olarak Drakojanların yanında savaşa girmiştik.
7 Kasım 1918, savaş uzayda çok şiddetliydi. White Rabbit'im inanılmaz hasar almıştı. Hala nasıl uçuyordum, bilmiyordum. Selahattin ve Barış gezegene düşmüslerdi. Savaşa karadan devam ediyorlardı. Tek tabanca ve ben zar zor uçup büyük gemilerin top bombardımanından sıyrılmaya çalışıyorduk. Tek Tabanca: "Dostum artık gezegene inmeliyiz. Zorlamanın anlamı yok. Benim silahlarım çalışmaz halde. Boşa uçuyorum." dedi. Ona: "Hayır, daha değil dostum, biraz daha dayanmalıyız." dedim. Ama savaşın rezalet gittiğini ikimizde görebiliyorduk sonuçta. 6 saat sonra düştük.
Kendimize gelip ne yaptığımızı sorguladığım sırada yanımda toprak üzerime kalktı ve metal bir parça ayağıma düştü. Ayağa kalkamıyordum, savunma kuleleri yok edilmişti. Mermileri kalmayan gemiler kulelere intihar saldırıları yapıyorlardı. Kuleler onlara çarpan gemilere daha fazla dayanamayarak yıkılmıştı. Barış, Tek Tabanca'yla birlikte koşarak yanıma geldiler. Kulağımda çınlamalar varken metali kaldırdılar. Her yer kol bacak kan göletiydi. Kopmuş kafalar parçalanmış vücutlar... Korkunç bir katliamdı sanki savaştan ziyade. Selahattin telsizden:" Burda kalmanın bir anlamı yok." dedi.Drim 3 Cephesi
Bu Drim 4'ten önceki son cepheydi. Son şans. Paramızı almak için. Ejderhaları kurtarıp Drakojanların da sevgisini kazanmak için de elbette. Kazanmamız gerekiyordu. Skies kuvvetleri çok acımasız ve güçlüydüler. Adamımız Many Goldvayn de usta bir pilottu. Bizden daha usta. Onun gibi birçok cesur ve usta pilot vardı. Ama bu zalimlere karş yeterli olucak mıydı? Asıl zalim olan biz miydik, bundan bile emin değildim.
Bilge Ejder, beni görmek istemiş. Onunla konuşmak için Drim 4'e gittim. Yazıtı bu sırada okumuştum. Bilge ejder bende bir ışık gördüğünü söyledi. Güldüm. Sonra sordum: "Ne tür bir ışık bu?" şeklinde. Bu sefer o gülümsedi: "Yakında anlarsın, yıkım askeri. " dedi. Kalakalmıştım. Uzun zamandır bu isimle anılmamıştım. Affalayarak: "Sen bunu nereden biliyorsun ki?" dedim. Bilge Ejder hiç cevap vermedi. Sanki sorumu duymamıştı bile. Many onun yerine cevaplama gereği hissetmiş olucak ki araya girdi: "Bilge diye anılmasının sebepleri var, kardeşim. Sonuçta o 'mistik' bir varlık." dedi. Bu tuhaf görüşmeden sonra Drim 3'teki strateji üssüne döndük. Masaya oturdum. Savaşın generali açıklamalarda bulunuyordu.
12 Aralık 1918, savaş tüm şiddetiyle devam ediyordu. Ben ve Selahattin motorlu birliklerinde karada savaşıyorduk. Önüme gelene ateş ediyordum. Antonyus'tan beri kullandığım PlasmaCannon'u kullanmaya devam ediyordum. Uzay gemilerinde büyük yarıklar açabilen tankları yok edebilen bir silah olduğunu önceki bölümlerden biliyorsunuz. İlk defa bu bölümde adından bahsediyorum sadece. Motorlara dönücek olursak havadan 30-40cm yüksekliğinde uçuyorlar ve çok süratliler. Ani saldırılar için oldukça idealdi. İnsan öldürmek için de tabii. İnsanlar ölüyor. Yanımızdaki insanlar ölüyor. Karşıdaki insanlar ölüyor. Kol, bacak, kafa, kan. Dehşet. Korku. Savaştan soğuyordum sanki. O sırada yanımdaki kahraman savaşçı Kill streak(Corsa) motorundan düştü. Biz de durduk ve hemen onun yanına koştuk. Elimi başının altına koydum: "Buralar senin gibi adamlar sayesinde kurtulucak, kardeşim." dedim. Bana baktı. Hayata son kez gülümsedi.
Çağrı ve HaberSavaş. 9 yıl daha devam etti. Bir ara ülkemden haber geldi. Dünayadan. Yunanlar işgal etmiş ülkemizi. Atatürk ismindeki bir kahraman çıkmış. Kurtarmış cennet vatanı. O sıralarda ben de düşündüm. Olabilirim onu gibi diye. Savaş devam ederken biz Drim 3'ü kurtardık. Drim 2'ye saldırıp aldık. Sonra onlar saldırıp Drim 2'yi aldılar. Biz çekildik. 9 yıl savaş bu iki gezegenin el değiştirmesiyle devam etti. En son biz ayrılırken savaş Yer'de bitmiş ve Gök'e doğru ilerlemişti. Corsa Jack Hovan 12 Aralık 1918, adına heykel dikilmişti Drim 3'te. Neden ayrıldığımız konusuna gelirsek. Kraliçe Jewelary, çok önemli bir mevzu için beni Ütopya'ya çağırmıştı. Elbette ben de biraz tatil yapmak istiyordum. Ekibim de öyle. Yoldayken bir konuşma geçti. Hiç unutmuyorum. Glavie tipi eskort gemimizin güvertesinde duruyorduk. Yavaş adımlar atark ve tutunarak gelirken: "Beyler-Bliem'ın anısına- sonunda vahşetten çıktık." dedim. Biraz yutkunduktan sonra:" Yeni bir galaksi savaşı geliyor. Çağırılma nedenimiz bu. Tatile gidiyoruz. Büyük katliam öncesi." dedim. Herkes donmuş kalmış bir halde beni dinliyordu. Sözlerime devam ettim: "Bu savaşa katılmak, belki sizin boynunuzun borcu değil. Ancak ben bu savaşta yer almak istiyorum. Bana katılmak zorunda değilsiniz." dedim. Barış bana çıkışarak: "Sen ne diyorsum be?!" diye bağırdı. Selahattin ayağa fırlayarak: "Ben de senin arkandayım adamım." dedi. Ardından Tek Tabanca'nın olgun erkek sesi duyuldu güvertede: "Beni biliyorsunuz zaten." dedi. Mutlu olmuştum. Siz beceriksizlere iyi bir pilot lazım, dedi pilotumuz da.
Kısa Bir Ara
Savaştan sonra Jewelary'nin sarayında 2 ay geçirdik. Bu sırada bir Krista Kılemın ile(Bkz 4.Bölüm, Akasan&Krumfa cephesi) bir evli hanımımız Jewelary ile... Bir kendi yatak odamda bir Kraliyet yatak odasında. Tabi Kral nerede burda? Çok işleri vardı onun 2 ay boyunca. Evet bu doğruydu. Tatilimde seks ile dinlenmiştim. Çok güzeldi. Ama içimdeki o utanç duygusundan bir türlü kurtulamadım. Çünkü ikiside onları sevdiğimi düşünüyor ve birbirlerindem haberleri bile yoktu. Jewelary beni odamda yalnız sanıyordu. Kapı muhafızıda bunu onaylamış. Yani beni bozmamış, sağolsun. Sonra tabi ona 150.000 kotov ödemesi yaptım bunun için. Bu dinlenme ahlaksızlıklar içinde geçerken savaşmaktansa sevişmek daha güzel diye düşünüyordum. Savaşın patlak vermesine az kalmıştı. DEAD saldırı gücüne neredeyse ulaşmıştı. Ütopya ve BKK arasında politik nedenlerden dolayı hatlar gerilmişti. Yardım etmeyecekleri çok açıktı. Üzücü bir durumdu.
Metresim olan bir Kraliçe'ye sordum yatakta çırılçıplak yan yana uzanırken:" Beni yine ölüme savaşın göbeğine yollayacaksın, değil mi?" şeklinde. Cevap vermedi. Beni öptü ve üzerime çıktı. Sorum havada kaldı. Diğer metresimle de yatarken benzer bir soru sordum. O askıda bırakmayı sevmezdi. Cevapladı: "Bebek, sen bu işte iyisin. Fikirlerin değerli. Çılgın bir tarzın var. Biraz da paragöz olmasan. Evlen benimle, istediğin kadar para veriyim." dedi. Bu oyunu sürekli oynuyordum. İkisine de umutlar verip geçiştiriyordum. Bu savaşa bu sefer para için katılmıyordum. Hayır, bu yüzden değildi. Galaksimizin, Dünya'nın, dostlarımın ve metreslerimin geleceği içindi. Daha iyi bir gelecek için. Savaşın olmadığı bir Galaksi için. Umut dolu hayaller içinde Krista'yla birlikte uykuya daldım. İdealler. Bir keresinde bir dostum: Çok idealistsin sen, demişti. Haksız da değildi bu sefer. Galaksi'nin kaderi elbet benim gibi bir zavallının ellerinde değildi. Ama oynadığım küçük rol, savaşın seyrini değiştiriyordu. En başta ben... Bir markaya dönüşüyordum. Yıkım Askeri olarak.Dipnot: Gecikme yüzünden özür diliyorum, haftaya sınavlarım var. Bittikten sonra da bir süre yazamıycam. Bir sonraki bölümde kısa değil. 3 partı olucak. Stay cool. İyi kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Yıkım Askeri (A Raze soldier) "Düzenleniyor"
Science FictionOsmanlı sokaklarından başlayan serüven, bir kaçırılma olayı sonrasında hayatı sonsuza kadar değişen rüştiyeli-liseli- bir yetimin uzayla tanışması ve önce galaksi sonra evren hakimiyetine doğru giden inanılmaz olaylar tufanıdır. Orhan, hayatta kalma...