8.Bölüm: KUTLAMALAR

17 2 0
                                    


     Savaş bitti.

    Ütopya'ya 4 saatlik bir yolun sonunda vardım. Kavramları unutmuştum. Herkes neşeliydi. Ben boşluktaydım. Anlamı bulmuştum aslında. Yine de... İnsanın saygısından dolayı ölenler için yas tutası geliyor. Jewelary'nin sarayında bana ayırdığı odasına girmek üzereydim. İki nöbetçi beni durdurdu:"Efendim, Kraliçe sizi odasında bekliyor." dedi. İlginç, diye aklımdan geçirdim. Jewelary'e giden o büyük holü geçtim ve merdivenleri çıktım. Yavaşça odasından içeriye girdim.
    Kutlamalara gelen Selahattin ve Barış, bana anlattıklarına göre Selahattin benim odama ve onun da karşısına Barış geçmiş. Daha sonra çıkıp gösterinin yapılacağını yere gitmişler. Büyük meydana bakan bir bara girmişler. İki 70'lik alıp bar sandelyelerine yığılmışlar. İçkilerini yudumlarken:
    -Fatih nerelerde acaba?
    -Kadınlarla eğleniyordur kardeşim.
    -Yok be kanka adam yorgun, hali yok.
    -Gerekmez ki, kız onun üzerinde zıplar.
    -Salak salak konuşma Selahattin, yatmaya gidiyorum dedi bana.
    -Tamam işte kızlarla.
    -Kafa mı buluyorsun benimle?  
    -Evet.
    Bir kahkaha patlatmış. Barış da ona katılmış. Yine de bir türlü Selahattin ikna olmamış. İçkilerini bitirip bardan çıkarken iki tane nöbetçi gelip:"Efendim Jewelary'nin odasına bekleniyorsunuz." demiş. Şaşırmışlar tabi. Önemli bir mevzu olmalıydı. Onlarda hemen merdivenleri çıkıp Jewelary'nin odasına gitmişler. Daha sonra herkes bu şekilde davet edilmiş. Daha benim haberim yok. Odanın kapısını yavaşça açtım.
    Tahmin bile edemiyeceğim bir tabloyla karşı karşıyaydım. Etrafıma göz gezdirdim. Gözlerime inanamıyordum. Kurulmuş küçük bir... Nikah salonu vardı. Herkes de ordaydı. Şahitleri ve nikahı kıyacak protokol filan hazırlanmış. Şaşkına dönmüş bir şekilde yürümeye başladım. Jewelary bana baktı. Ona döndüm:"Nasıl oldu bu iş?" dedim. Bana bakıp gülümseyerek:"Bana inanmamıştın." dedi. Damat koltuğuna oturmam için işaret etti. Gerisi malum zaten. Evlendik. Hala bu olanlara inanamıyordum. Kutlamaların görkemli olmasının asıl nedeni zaferi kutlamaktan ziyade düğün için böyle olduğunu söyledi Jewelary. Elbette bu daha mantıklı bir açıkamaydı kutlamalar için. Özellikle ölenler aklıma geldikçe...
    Havai fişekler patlıyordu. Yaklaşık 4 saattir yalnız başımıza Jewelary'nin odasındaydık. Güzelcene eğlenmiştik. Ben... Şey Kral olmuştum. Kral... İlginç değil mi? Bir ülkenin hem de. Sırf bir kadınla evlendiğim için. Dışarı çıkıp balkon konuşması filan yapacaktım. Politika mı? Bana göre değil. Dostlarımı da çağırdım. Biraz hüzünlü biraz sevinç dolu bir konuşma yaptım. Konuşma bittikten sonra Selahattin'le konuşuyorduk.
    -Kendi düğününde neden bu kadar hüzün dolusun?
    -Kantov'u düşünüyorum.
    -Seni anlıyorum, kardeşim.
    -Evet, savaş yaşandı ve geçti. Antonyus... Akasan'ın önünde yaşananlar, Shiel'deki yenilgi, Krimton'nun Adaları... Kotov'da yaşananlar...
    -Benim Dekarta'da esir düşmem...
    -"Ve Angorya savaşı"
    Jewelary konuşmamızın ortasında gelip bize katılmıştı. Eskileri düşünüp üzülmek yerine, asıl olarak onlardan ders çıkarmamız gerektiğini öğütledi. Barış ve Selahattin'le bütün gece muhabbet ettik. Ben sadece "Lraka" içiyordum. Çaya benzeyen bir içicekti. Alkolsüzdü. Selahattin ve Barış ise 70lik gömüyordu. Baya sarhoşlardı. Gün bitiminde herkes odasına çekildi.
    Kutlamalar 1 hafta sürmüştü. Bu süreç boyunca önce Tress'deki heykelimi ve Bliem'ın mezarını ziyaret ettik. Oradan Drim 3'teki Kill Streak'ın mezarını ve anıtını ziyaret ettik. Krimton'daki Ronnald'ın mezarını ziyaret ettik. Onun adına dikilmiş 10 metrelik büyük bir anıt vardı. Altına büyük harflerle "Ölümü bizi özgürleştirdi." yazmışlardı. Son olarak Brokit'e gittik. Lakin Jewelary ve benim dışında başkasının gezegene alınmasına izin verilmedi. Brokitleri ilk defa kasksız görüyordum. Hepsi... İnsandı. Şövalye denebilecek teknolojik kıyafetler giyiyor ve yüzlerini gizliyorlardı. Tek Tabanca'nın mezarının başına geldik. Halk meydanında bir heykeli vardı aynı zamanda. Altında "Adalet'in eli" yazıyordu. Ordudan atılmış bu kadın... Şimdi bir kahramandı. Jewelary onun bir kadın olduğuna hala inanamıyordu. Mezarına bu sefer içki değil. Hayır kesinlikle değil. Bu sefer askeri bir arma bıraktık. Bir General arması... Hep hayal edip olmak istediği gibi. Gezimiz burada sona ermişti. Ütopya'ya döndük.
    Effort Sayka, parşomeni ve anahtarı bana bırakmıştı. Savaşa sadece savaşın artık sonlanması için katılmıştı. Şimdi ikisi de benim elimdeydi. Jewelary ile bu konuyu konuştum. Ne zaman açıp okuyacağımı bana bıraktı. Ona Dünya'ya gitmek istediğimi söyledim. Bana:"Neden?" diye sordu. İşe oradan başlamak istediğimi söyledim. Şöyle bir beni süzdükten sonra:"Ne işiymiş bakalım bu?" dedi. Muzip bir şekilde gülümseyerek:"Ordu kurma işi." dedim. Zor ikna oldu ama sonunda kabul etti. O gece onunla korunmadan seviştik. Evet, hamile kalmıştı. Henüz bunu bilmiyorduk elbette ki. Ben eşyalarımı toplayıp Barış ve Selahattin'i de yanıma alarak Dünya'ya doğru yol almaya başladım. Parşomeni orada açmayı planlıyordum. İçindekiler için milyonlar ölmüştü. Öğrencilerim ölmüştü... Onu bu kadar değerli yapan neydi acaba? Biz ne için bu kadar savaşmıştık?

Bir Yıkım Askeri (A Raze soldier) "Düzenleniyor"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin