Bölüm 4

169 23 3
                                    


Yağmur sanki ölmediniz ama ölmekten beter olacaksınız der gibiydi hızını arttırmıştı işin içine birde sert esen rüzgar eklenmişti ve ben kendimi onun için üzülürken kaygılanırken buldum. Adını bile bilmediğim bir adamla yaklaşık iki gündür beraberdim ve onun için endişeleniyor hatta korkuyordum. Ne kadar zaman geçti saat kaçtı o gideli kaç saat olmuştu bilmiyordum kolumdaki ağrı biraz hafiflemişti sargıyı çıkardığımda gördüğümden ödüm koptu. Derim nerdeyse başparmağım kadar açılmıştı ve içinde beyaz parçalar görünüyordu tekrar kapattım yarayı bu kez ayak bileğimdeki sargıyı çözdüm bileğimdeki morarmayı ve şişliği görünce aklıma gelen tek şey ayağımı kaybedeceğim oldu. Korku damarlarımda kanımla beraber ufak bir gezintiye çıktı. Her zaman kendimi sakinleştirmeyi başarırdım ama bu kez yapamıyordum.

''korkma ayağına bir şey olmasına izin vermeyeceğim'' tepemde dikilmiş öylece bana bakıyordu. Yanıma eğilip elindeki şişeyi bana uzattı açtım ve boş mideme su girince midem bulanmıştı ama umurumda değildi kana kana içtim. Sırılsıklamdı ıslanmış her yeri çamur olmuştu Elindeki beyaz kumaşta sarılı olanı özenle açtı önümüze saçlarından sular damladı yuvarlak ekmeğe. Ekmek mi ama bu nasıl olabilirdi. ''sen nerden buldun bunları'' bezi iyice açınca içinde tuz domates biber ve peynir vardı. açlığım boş ver ye şunları derken yapamazdım.

'' tam dört saat oldu ben gideli deniz ne yaptığımı sanıyordun bu dört saatte yürüdüm hem de çok, bir dağ kulübesi buldum sağ olsun cennet teyzeyle rıza amca yardım ettiler duymuşlar kazayı kızı buraya getir dediler yağmur dinsin gidelim'' yağmurun pek dineceği de yoktu zaten üstelik bu şişmiş morarmış ayakla nereye kadar gidebilirdim ki üstelik onun kucağında dört saat nasıl kalırdım beni nasıl taşırdı.

Bir dakika ya ben ne saçmalıyorum böyle domatezinden ve ekemekten ısırıklar alan adama baktım dikkatle ve

''sana adımı söylemedim hiç ama sen her defasında bana deniz diyorsun adımı nerden biliyorsun'' dedim aklıma yeni gelmişti bu evet ona adımı hiç söylememiştim onun adını bile sormamıştım böyle bir diyalog geçmemişti aramızda normalde yeni tanışan insanlar önce kendilerini tanıtırlar birbirlerine ama biz bir felaket anında tanıştığımız için anormal bir tanışma olmuştu bizimkisi.

'' İstanbul da perona geldiğinde ben deniz sözeri Trabzon'a gideceğim biletim burada dedin masadaki adamda saat onda kalkacak dedi sana işte oradan biliyorum adını'' Ne diyebilirdim ki bu açıklamanın üstüne sustum utanmışlığım açlığımı bastırmıştı.

''kızarma öyle ye hadi yarın uzun bir yol var önümüzde'' çarpık bir gülüş vardı yüzünde daha çok utandım aklıma gelen ama hemen kovduğum düşünceler yüzünden.

Mis gibi köy ekmeği nasılda güzel kokuyordu peynirin ev yapımı olduğu belliydi süt kokuyordu domateslerin rengi kırmızı değil pembeydi biberlerin yeşili kapı aralığından gördüğüm çam ağaçlarının rengindeydi.Kendime geldiğimde ağzım bir karış açık ona bakıyordum neden sırıtıyordu farkında mıydı? Ona nasıl baktığımın tabi farkındaydı öyle hayran hayran bakarsan tabi farkına varır dedim kendi kendime. Karnımız doymuş keyfimiz yerine gelmişti ne o kocaman köy ekmeğinden ne başka bir şeyden geriye sadece kırıntılar kalmıştı. Güldüm uzun zamandır öyle gülmemiştim ben gülerken tuhaf tuhaf bana bakıyordu sıcacık oldu yanaklarım. O ana kadar defalarca kendime hatırlattığım ama hep unuttuğum soru tekrar geldi aklıma

''adın ne'' dedim geç kalınmış bir soruydu bu.

''ekim adım ekim'' gözlerine baktıkça kendimden geçiyordum resmen. Ekim ne güzel bir isim.

SIR MUHAFIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin