Bölüm 14

113 18 6
                                    


EKİM.....

Nasıl, nasıl yaptım bunu, yapmamalıydım onu kendimden uzak tutmak için yaptığım her şey birden tuzla buz olup yerlere savruldu. Nasıl yapardım böyle bir şeyi, onu nasıl bir kör kuyuya ittim böyle.

Okulun koridorları üstüme yığılırken nefes alamıyordum, ellerim titriyordu, dokunuşu, hayır hayır, düşünme, ya tadı, hükümdarım effet beni, yalvarırım affet diye mırıldandım ve kendimi ılık ve yağmurlu havaya attım.

Bu hata onun ve benim için dönüm noktası olacaktı, artık onu hiçbir şeye inandıramazdım, herşeyi berbat etmiştim,

Güzel gösteriydi komutan..... diyen sesle etrafıma bakındığımda kimsecikleri göremedim, aklım deliler gibi ona kayarken, sesin sahibini insan gözlerimin göremeyeceğimi unutmuştum. Duha.

Lütfen kardeşim, şimdi değil yalvarırım şimdi değil..... dediğimde başka tek bir şey söylemeden yalnız kaldığımı anladım....

Otoparka arabamı park ettiğimde güvenlik görevlisini başıyla selamladım,

''hocam bir kız öğrenciniz geldi bu gün'' diyen görevliyi elimle susuturdum,

''biliyorum sorun yok ama bir daha gelecek olursa beni ara olur mu?''

''zaten burda hocam'' dediğinde ısrarla kapıma dayanmasını beklemediğim için şaşkındım, ama vazgeçmeyeceğini de iyi biliyordum. Ona yaşattığım onca şeyden sonra onun için kurduğum yalan hayattan sonra bile peşimi bırakmamış beni unutmamıştı, tek bir lafımla mı bırakacaktı peşimi.

Yıllarca hep bir gölge gibi izlediğim kızın ne denli inatçı olduğunu benden daha iyi kimse bilmezdi, hırçın bir yapıya sahip değildi ama uysal da değildi, ortası da yoktu, karmakarışık bir kızdı deniz, ne zaman neye kızacağı belli olmayan biriydi, ama içine kapanma konusunda en az benim kadar da ustaydı.

Ve şimdi ben dudaklarımda onun tadıyla sersem gibi merdivenleri çıkarken karşımda onu göreceğim için gardımı sertleştirmiştim ama kapımda oturanın kim olduğunu görünce şaşırdım.

''asya'' dedim merdivenlerin son basamağında durup merdivenlerin ilk basamığında oturan kıza baktım,

''hele şükür baba, nerde kaldın ağaç oldum burda hemde üşüdüm'' diye sızlanmaya başladı, ezranın en büyük özelliğiydi sızlanması, her zaman her şeye sızlanır hep zaman sorun çıkaran çenesi olurdu, hala alışamamıştım onun bu çenesi düşük sızlanmalarına,

''ne işin var senin burda'' dedim cebimde ki anahtarı çıkarıp kapıyı açtım ve eşşek ölüsünden bile ağır olan bavulunu koridora koydum, kalıcı gelmişti anlaşılan.

''ne demek ne işin var baba, ne konuşmuştuk rüya, sır, gerçekler'' derken montunu çıkarıp hemen içeriye daldı, bir insanın hiç mi yabancılık duygusu olmaz, sanki daha önce defalarca gelmiş gibi her yeri biliyorum havasında mutfağa geçip kocaman bir bardak suyu bir dikişte içti.

''iyi de asya neden evinde değilsin neden buradasın ve galiba kalıcısın'' dedim o buraya geldiğince ona bir ev kiralamıştım ama hata etmişim

''yeterince yalnız kaldım, daha fazla hayatta ki tek yakınımdan baba demekten gurur duyduğum ve yalnız kalmasının artık imkansız olduğunu bildiğim adamın yanında kalmak istiyorum çünkü babam hiç görmediğim kadar garip'' dedi, bu kadar uzun konuşmasına ne gerek vardı, iyi kızdı, hatta kızımdı ama fazla geveze ve fazla dırdırcıydı tipik türk kadını işte

SIR MUHAFIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin