Günler, haftalar, ardı ardına geçerken, içimde ki kara zindanın zifiri karanlıkları çoğalırken yalnızlığın altında ezilirken, ruhsuz boş bir oyuncak bebek gibi dolaşırken, aslında yaşıyormuş gibi yaparken, suskun çığlıklarımı kimsenin duymaması işime geliyordu,
Canım çekilmişti, ışığım kaybolmuştu, onu bu kadar mı çok seviyorsun diye soruyorum günlerdir haftalardır kendime, aynaya bakıp gülüyorum mutluyum unuturum diyorum, sonra yalancı gülümsememin yerini gerçek göz yaşlarım alıyor ve kendime bile rol yapmama gerek kalmıyor.
Şimdi olduğu gibi tavanı izlediğim kaç geceyi sabaha kavuşturdum hatırlamıyorum,
''deniz'' diyen sesle kendime geldim demek isterdim ama gelmedim gelemezdim de, o bana gelmedikçe kendime de hayata gelemezdim, ölüydüm belki de o kazada gerçekten ölmüştüm de arafın gerçek dışı dünyasına hapsolmuştum,
Yada gerçekten de kafayı yiyordum,
''ya kızım kime diyorum ben ya'' diye kapıya dayanan seçil, yine sıkıntıyla aldığım nefeslerin gerçek nedenini bilse de tek kelime etmedi,
''hadi kalk artık yarın ki sergi için son rötuşlar tamamlanacak yada kalkma boş ver yine o asistan bozuntusundan fırça yemek istiyorsan sen bilirsin'' dedi ve oturduğu yatağımın kenarından kalkıp beni yine benimle bıraktı,
Oysa kendimle kalmak istemiyordum, kendimle kaldığım her an aklımı kalbimi ruhumu ondan başka hiçbir şeye veremiyordum, elimde değildi gerçeklikle yalanın harman olduğu hayatımın en temel noktası beni aptal bir oyunun içinde bırakıp defolup gitmişti,
Ekim..... o ekimdi buna emindim, hele ki onu son gördüğüm anda ki beni öpüşüyle aklımda bir soru işareti kalmamıştı onun ekim olduğuna dair ama anlayamadığım bir sır bilmediğim bir saçmalık vardı ortada ve bu saçmalık onun benden uzaklaşmasına beni diri diri mezara sokmasına neden olmuştu,
''deniz'' diye avazı çıktığı kadar bağıran Seçil'in sesine bu kez kayıtsız kalmadım ve yatakta doğruldum,
O gittiğinden beri onun tüm işlerini yerine getiren asistanı ırmak hanım ki ona hanım demekten oldukça rahatsızım çünkü o tam bir kaçık cadının teki,
Bilmiş bilmiş ukalaca konuşmaları etrafta ben bilirim naralarıyla gezmeleri egosu tavan yapmış ruh hali, ve bana olan sert tutumuyla nerde ne zaman karşılaşsak aramızda bin voltluk bir elektrik akımı oluşup önüne ne çıkarsa yakıp geçiyordu,
Ondan hoşlanmamıştım ve ona duyduğum bu hisler karşılıklıydı oda benden hoşlanmıyordu ve sergi için sürekli beni sıkıştırması laf sokmaları zaten gergin olan sinir sistemimi çöküntüye uğratmıştı yataktan kalkmak istemememin bir diğer nedeni de o cadıydı,
Mecazi anlamda söylemiyorum gerçekten bir cadıya benziyor, siyah kabarık bol krepeli saçları kocaman siyah gözlerinin içine ve dışına sürüdüğü siyah göz kalemi sürekli siyah giyinmesi uzun siyah tırnaklarıyla tam bir gotik cadıya beziyordu ve bu sadece benim fikrim değildi okulda herkes onun arkasından ki önünden konuşma cesaretini kimse gösteremiyordu, ona gotik kraliçe diyorlardı.
''hazır mısın?'' diye yine kapıma dayanan seçil bıkmış gözlerle bana baktı, haklıydı, onu bıktırmıştım hatta sadece onu değil yeni hayatımın değişen tek yönü ben değildim ailem de buna dahil olarak değişmişlerdi ve şu birkaç haftalık delilikle akıllık arasında gidip gelen ruh halim onları da bıktırmıştı
Sık sık konuşsak ta artık bu halimden nefret eden cümleler kurmaya ve konuşmayı bir dakikanın altında tutmaya çalışıyorlardı. Onları suçlamıyordum aslında, hem neden suçlayacaktım ki,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR MUHAFIZI
Fantasybir kaza neyi değiştirir, bilir misiniz? aslında her şeyi, hayatı gelmişi geçmişi tüm zamanı, bir kız, geleceğini kuracağı adama mı aşık olur yoksa geçmişindeki unuttuğu adama zaten aşık mıdır?