11. Bölüm

753 95 40
                                    

-Jimin'in bakış açısından-

   Bir haftadır Jungkook'u görmüyordum. Jungkook her zamanki gibi iş çıkışımda beni aramadığında panikle telefonunun tuşlarına bastım ama telefonu Jeon anne açmıştı. 

"Jungkook'un ağrıları çok arttı artık onu belli saatlerde uyutmaya başladılar..." 

Devamını dinleyemedim bile. Parmaklarım birbirine dolanıyor, çenem geriliyordu. Kendimi toparlayıp da dinlemeye devam edince anlamıştım. Jungkook'un vücudu çöküş dönemine girmişti. Dıştan sapasağlam gözüken vücudu içten içe çürüyordu. Organları yavaşlıyor, kasları güçsüzleşiyor ve yavaşça gerçekten de eriyordu. Yirmi iki yaşındaki genç yüzü yaşlı ve bitik bir adamın varlığını saklıyordu. Bu kısa tedavi sürecinde yanına uğramamamın daha iyi olacağı söylendiği için onu görmeye gidememiştim ama içim içimi yiyordu. Jungkook gerçekten nasıl hissediyordu? Belki de onu tedavi etmiyorlardı bile sadece daha az canı acısın diye uyutuyorlardı. Yaşamanın verdiği büyük acıyı küçük vücuduna unutturmaya çalışıyorlardı ama acı oradaydı. Acı tüm odadaydı, benim kalbimdeydi ve acı Jungkook'un vücudundaydı. Geçmek bilmeyen bir leke gibi dokundukça yayılıyor, güzelliklerin üzerini kaplıyordu. Bir sis bulutu gibi sevdiğimin ruhuna çökmüş onu bırakmıyordu.

   Sonunda Jeon anne'nin beni hastaneye davet etmesi üzerine apar topar giyinmiş, bu sefer çiçekçiye bile uğramadan kendimi ilk metroya atmıştım. Jungkook'u çok özlemiştim ve endişe tüm vücudumu kemirerek her bir hücreme yayılmıştı. Acaba iyi miydi? Daha iyi olmuş muydu? Yoksa daha mı kötü bulacaktım onu bıraktığımdan? Kapıyı tıklatarak odaya girdiğimde kapıyı Jae Hwa açıp bana her zamanki gibi samimi bir gülümseme sunup odadan çıktı. 

Jeon anne ve Jungkook karşılıklı konuşuyordu. Jungkook beklediğimden iyi ama yorgun gözüküyordu. Göz altları çökmüştü ve tahminimce zayıflamıştı. Zaten bir papatya filizi olan Jungkook en hafif rüzgârda kopup gidecek gibiydi. Jeon anne yanıma gelip bana sıcak bir sarılma sundu, ben de bir süre ona sarıldıktan sonra yatağın yanına oturdum. Jungkook benim geldiğimi anlamamıştı çekingen bir şekilde yatakta oturuyordu.

- Kim geldi anne?
- Ben geldim Jungkook.
Jungkook bir anda heyecanla elini uzatarak beni bulmaya çalıştı, hemen yanına yaklaşıp iki elimle onun elini avcumun içine aldım. Kemikli ellerinde iğne izleri vardı. Bir öpücük bıraktım eline. Jeon anne bir bahane bulup odadan ayrıldı, bizi baş başa bırakmak istemişti.

-Jungkookie... Nasılsın?
- Yüz yıldır uyuyormuşum da yine de uykumu alamadan kalkmış gibiyim.
Jungkook'un ne demek istediğini anlamamıştım ama tekrar sormak istemedim.
- Seni özledim Jungkook, sonunda seni görmeme izin verdiler.
- Birkaç kez seni sordum ama bir süre birilerinin gelemeyeceğini söylediler. Benim için endişelendin mi Jimin? Özür dilerim, sana haber veremedim.

Benden basit şeyler için özür dilemesinden nefret ediyordum ama yine de ortamı yumuşatmak için onunla uğraşacaktım.

- Eh, zırt pırt arayan birileri olmayınca baya sessizdi.

Jungkook hafifçe eliyle bacağıma vurup oldukça yorgun bir gülümseme sundu bana. Sanki konuşmaya devam etmesem hemen orada bayılıp bir daha kalkamayacak gibi gözüküyordu. İçim epey sıkılsa da Jungkook'a belli etmeden bir süre daha onunla uğraştım. Jungkook odada bunaldığını, temiz hava almak istediğini söyleyince aklıma bir fikir geldi. 

- Sahile gitmek ister misin?
Jungkook şaşkınlıkla bir süre gözünü kırpıştırdı.
- Gitmek istesem de gidebilir miyim bilmiyorum...
- Ben seni götüreceğim.

Jungkook elini ensesine götürdü, yüzü kaygılı gözüküyordu.
- Bunun iyi bir fikir olduğundan emin değilim. Hem izin vereceklerini sanmıyorum.
- Sen istiyor musun istemiyor musun?
- Ben... Ben pek hareket edemiyorum Jimin. Yürüyebileceğimi sanmıyorum.
- Soruma cevap alamadım?

ephemeral ° JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin