8.Bölüm

864 102 29
                                    

(Medya ile okumanızı öneririm)

-Jimin'in bakış açısından-

   Jungkook'un çok ağrısı var. Ağrıları içinde yeni acılar keşfediyor vücudu ve yüzüne dikenli teller örüyor. Jungkook'un çok ağrısı var ama gülüyor. Son zamanlarda hava alması için onu tekerlekli sandalye ile uzun yolcuklara çıkarıyorum. Bacakları onu taşımakta artık zorlanıyor ama hala kısa mesafeleri bana tutunarak yürüyebiliyor, sadece eskisi gibi piknik yapmaya gidemiyoruz. Baharla birlikte yaz yaklaşıyor ama Jungkook'un vücut ısısı düşüyor ve ben her açan çiçeğe baktığımda solan Jungkook'u düşünüyorum. Yaz geliyor ama peşinde kışı da getiriyor, kış yazı hiç terk etmiyor.

   Evden ayrılmasına az bir süre kalmıştı ki Jungkook'un annesi aldığı telefon ile salonun ortasında dönüp durmaya başladı. Başta onunla ilgilenmedim ama durmuyordu, panikle daireler çiziyordu. Sonunda dayanamadım sordum:

- Bayan Jeon, çok özel değilse bir şey sormak istiyorum. Bir şey mi oldu?
Bayan Jeon küçük vücudunu masaya yaslayıp derin bir nefes aldı.
- Jimin... Büyük teyzemi geçenlerde kalp yetmezliğinden kaybettik ve hafta sonu cenaze töreni var, katılmam lazım ama Jungkook... Onu nasıl bırakıp katılabilirim ki? Yanımda götürmem de mümkün değil... Sanırım katılmayacağım.
- İsterseniz ben kalabilirim.
Hiç düşünmeden ağzımdan çıkan kelimeler Bayan Jeon'u şaşırtmış gibi gözüküyordu.
- Ah Jimin... Zaten haftanın yarısını burada geçiriyorsun senden böyle bir şey rica edemem...
- Gerçekten kalabilirim.
- Bunun için sana ödeyebileceğim ekstra bir param yok.
- Sorun değil.

Bayan Jeon kurduğum her cümlede daha da kuşkulu bakıyordu bana. "Neden?" diye soruyordu gözleriyle ama ben görmemezlikten geliyordum. 

- Jungkook benim kardeşim gibi, zaten yakında evden ayrılacak o yüzden evinde kalmak isterse ben de onunla kalırım. Para istemiyorum gerçekten.

Jungkook'un annesi parlayan gözlerle bana baktı sonra yavaşça yaklaşıp elimi tuttu. Jungkook'u kardeşim gibi görmediğimi eminim o da biliyordu ama benimle bunu tartışmayacağını da biliyordum. İkimiz için de önemli olan artık sadece Jungkook'un mutluluğuydu. Tuttuğu elimi sıkıca kavrayıp teşekkür etti, ben de yavaşça ona sarıldım. Bir anne olarak çok acı çekiyordu ve güçlüydü, Bayan Jeon'a saygı duyuyordum.

   Hafta sonuna kadar Jungkook'la rutinimiz aynı devam etti. Yine yorgun gülücükleri arasından papatyalar topladım ona, başını okşadım bolca hiç okşamamışçasına. O bana hikâyeler anlattı ben de yüzündeki benleri saydım, ondan başka bir şey göremiyordum. Cumartesi akşamı olduğunda her zamankinin aksine onunla kalacağım için çok heyecanlıydı. Sürekli elimi tutuyor, gülümseyip duruyordu. Televizyonun karşısına kurulmuştuk ki heyecanla elimi sıktı. Şaşkınlıkla baktım ona, belliydi bir planı vardı. Yanaklarındaki çizgileri kalbime yol yaparak gülümsediğinde şaşkınlığımın yerini heyecan almıştı.

- Jimin baksana bugün çok yıldız var mı gökyüzünde?

"Kim bilir yine ne düşünüyor..." diyerek kalktım koltuktan camdan göğe başımı kaldırdım. Gökyüzü gerçekten de açıktı ve tüm yıldızlar elleriyle bulutlara davet ediyordu bizleri. 

- Çok yıldız varmış! Pırıl pırıl!
- Harika! Hadi yıldızları izlemeye gidelim!
- E-efendim?
Jungkook'un yanına geldiğimde çoktan hareketlendiğini görmüştüm.
- Bizim apartmanın çatı katına çıkarsak küçük bir teras var, hemen görürsün. Orada eskiden kalma bir koltuk ve masa da var. Lisedeyken oraya çok çıkardım, gökyüzünü izler hayal kurardım. Nedense bugün de içimden bir ses gökyüzünde bir sürü yıldız olduğunu söylemişti!

ephemeral ° JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin