-Jimin'in bakış açısından-
Jungkook'tan sonra evine kadar gitmem gereken bir hastam olmamıştı, sadece sağlık merkezine gelen hastalarla orada ilgileniyordum ve bu benim Jungkook'u daha rahat bir şekilde ziyaret etmeme olanak sağlıyordu. Elimden geldiği her an yarım saatliğine bile olsa Jungkook'u ziyaret ediyor ya da onu telefonla arıyordum. Jungkook aldığı ilaçların etkisiyle bazen sersemliyor beni anlayamayacak kadar uyuşuyordu ama yine de telefonu asla kapatmıyor ve bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Dediklerini anlamadığım zamanlar bile her birini dünyanın en önemli sırrıymış gibi dinliyordum. Yorgun bedenine rağmen benim için çabaladığı her saniye için Tanrı'ya şükrediyordum.
Haftasonu izinli olduğum için sabah erkenden kalkmış, bir şeyler atıştırıp soluğu çiçekçide almıştım. Jungkook'un yanına giderken her hafta bir demet papatya almayı ihmal etmiyordum. O da papatyaları her eline aldığında ilk kez alıyormuşçasına şaşkın gülücükler saçıyordu. Çiçekleri şefkatle bağrına basıyor sonra da bana kibarca teşekkür ediyordu. Artık Jeon anne de bu durumu kabul etmişti, beni ve çiçekleri görünce en az Jungkook kadar o da seviniyordu. Üçümüz yıkık dökük ama çiçeklerle kaplı bir aile olmuştuk ve bu beni bir şekilde mutlu ediyordu.
Hastane odasının kapısını tıklatıp da içeri girdiğimde güzel hemşire Jae Hwa da Jungkook'un ilaçlarını ona uzatıyordu. Hemşire Jae Hwa gerçekten de Jungkook'un bahsettiği gibi güzel ve nazik bir kadındı. Uzun siyah saçları her zaman örülü oluyordu ve gülümsemesi ile diğer çalışanların arasında ışıl ışıl duruyordu. Ayrıca Jungkook'la da çok iyi anlaşıyorlardı, ikisini izlerken abla-kardeşlermiş gibi bir his yaratıyordu ve bu beni çok mutlu ediyordu. Jungkook ilacını yuttuktan sonra Jae Hwa da gülümseyerek bana döndü.
- Yeni papatyalar mı?
Utanarak başımla onayladım ve önceki kurumuş papatyalar ile yerini değiştirmesi için elimdeki kokuları üzerinde taze çiçekleri hemşire Jae Hwa'ya uzattım. Sonra ceketimi çıkarıp Jungkook'un yanına geçtim biraz saçlarını karıştırdım, hemen gülücükler sundu bana.
- Bugün nasılsın Jungkook?
- Sen geldin ya iyiyim şimdi.
- Ben de seni gördüğüm için daha iyiyim.Biz konuşurken birden Jae Hwa'nın sessiz kıkırtıları kulaklarımıza doldu. Jungkook utanarak söze atıldı.
- Jae Hwa noona... Neye gülüyorsun?Jae Hwa gülümseyerek bize döndü. Elinde şimdi değiştirdiği papatya dolu cam vazo vardı.
- Sizin konuşmanızı duyunca aklıma bir şey geldi. Aslında hastanedekiler arasında Jungkook'un bir lakabı var da. Yani çalışanlar kendi aralarında bazen böyle şeyler yaparlar.
Jungkook şaşkınlıkla yatakta doğruldu. Bu durum onu baya heyecanlandırmış gibi gözüküyordu.
- Ne isim takmışlar bana? Söylesene merak ettim.
- Tamam ama kızmayacaksın söz ver. Bence çok sevimli bir isim çünkü.
Bu sefer ben de meraklanmıştım, Jungkook'a nasıl bir isim takabilirlerdi ki?
- Söylesene merak ettik.- "Papatya prens"
Yaklaşık birkaç dakika odaya sessizlik hakim oldu. Ne ben ne Jungkook tek kelime etmedik ama sonra ben dayanamayıp bir kahkaha attım, biraz utanç verici bir isimdi genç bir oğlan için. Jungkook düşüncelerimi doğrular şekilde utanarak arkasına yaslandı, yanakları al al olmuştu.
- Nereden çıkmış bu isim böyle...
- Buradaki hastalar arasında güzel yüzlü olan sayılı kişilerden birisin ve... Arkadaşın sana her hafta papatyalar alıyor. Bu odaya girmeyi seviyorum çünkü hep çiçek bahçesi gibi kokuyor, tabii sen de.Jungkook dişlerini göstererek oldukça mutlu bir gülümseme gösterdi sonra yavaşça elimi tuttu. Biraz utanarak onun elini tuttum çünkü Jae Hwa hala oradaydı ve bizi izliyordu o yüzden geriliyordum. Jungkook ise beni daha da utandıracak o cümleyi sakinlikle kurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ephemeral ° Jikook
FanfictionHayatımın bir dönemi, Hayatımın aşkı, Hayatımın bir damla gözyaşı gözlerime bıraktığı... Hayatımın çok ama çok kısa süren mucizesi, Jungkook. "son - 22.01.2018"